29 Ağustos 2008 Cuma

UYANANLAR UYUYANLARI UYANDIRACAK



Ekim 2007 'de bir büyükelçimiz, doğaçlamayla karışık, daha çok ironik, anlayana saz, anlamayana davul-zurna az baabında "Son zamanlarda bizi öpen çok oldu" diye patlatmıştı espriyi...

Yaklaşık bir yıl geçmiş...

Aslında '40'lardan süregelen "mutekabiliyet"siz öpücüklerin, aşağı yukarı son on yıldır "öpücüklerin ötesi"ne geçtiği düşüncesi geldi aklıma! Gerçi sadece "Araf 179"da anlatılan yaratıklar farkında değil ya... Bunun yanında birde sanırsak bütün ülke tatile çıkmış... Neyse onu da bırakalım...

Girerdi girmezdi, yüzerdi yüzmezdi derken adamlar 10 gemiyi soktu Karadeniz'e; 8 gemiyi daha geçireceklermiş...miş... Rusya Türkiye'yi suçlamış. Herşey bir kenara birinci değil, ikinci değil, üçüncü değil, tam tamına dördüncü makam (plaka no) açıklama yapıyor ilgili anlaşma hakkında... İlginç... Gerçi dün, bayağı uniter uniter terledi ya birileri... Neyse... Büyüklerimiz almıştır heralde önlemini...

Yalnız yırtınanlar var "gazımızın %63'ünü Rusya'dan alıyoruz" diye... Şöyle Kasım-Aralık gibi yanlışlıkla(!) kesiliverirse diye düşünmüş müdür ilgililerimiz?... E elektriğimizin %47'si doğalgazdan değil mi? Düşünmüştür tabi... Üretim falan... Mazallah... Neyse...

"Siyahi Star Obama" yardımcılığı için -bilenler bilir- "ünlü Türk düşmanı, Rum-Ermeni-Irak'ı üçe bölme lobicisi, sion-nazist" Joseph Biden'i seçmiş... Kimler(!) için değil de kim gelirse gelsin sadece birileri için hayırlı oluyor galiba...

Bu nokta da aklıma, küçük bir kasabada bir dayıyla kurduğumuz diyalog geldi. Geçim derdi vs. derken konuyu Ahmedinecat'ın ziyaretine getirdi: Dik duruşuna hayranmış... Konuşmasını bitirince İran'ın uranyumu nerden bulduğunu sordum; bir iki ülke sıralayınca anlatmaya başladım... Konu Osmanlı'ya ilk borcu veren ve "Reji"nin sahibide olan Rothchild'a, Rio Tinto'ya, Rossing Uranium-Namibya'ya derken İran'a geldi (Bakınız s. 4). [Yani Londra merkezli, biraz dikkat!...]. Bakıştık biraz tabi...

Aslında B.Gürcihan, sütre(!) gerisinden plaseler yapan bazı plasörlerin iştirak ve iştigallerini önce acikistihbarat.com (Bakınız) 'da, sonrada Gladyo'ya Mektuplar (İskenderiye Yay., İstanbul, 2008, s.185-220)'da (Haşhaşiler-Templiyerler örneğiyle birlikte 49.İmam Aga Khanları) kaleme almıştı (Haşhaşiler-Templiyerler için Bkz.). Biden'e dönersek, 2007'de "İran, Abd için nükleer bir tehdit değildir" dediğini İsrail'li bir yayın organında dün çıkan bir haberden öğrendik (Bakınız), kültürümüz arttı.

Bu arada etkinin tepkiyi doğurduğu bir "Kafkas Platformu" çıkageldi ortaya... Şimdi burada Aliyev'leri de bir kenara birakalim da(!) yine büyüklerimiz herhalde attıkları adımlarla "halkları hayalkırıklığına uğratmamayı ve küstürmemeyi" birincil tutuyorlardır!... Ve keza Ermenistan'daki PKK köylerinin varlığını da artık sokaktaki çocuklar bile biliyorlar...

Bu noktada sanırsak bizlerinde bazen düştüğü bir çıkmaz, dünyadaki cepheleşmenin "harita-ülke-sınır" bazında olduğu düşüncesi.

Öyle ki 1911'lerde Çin'de Sun Yat Sen'i desteklemek, 1921'lerde Sovyetlerin Sibirya demiryollarını Japonlardan Amerikan askerlerinin koruması, 1930'lardan itibaren Amerikan(?!) bankerlerinin Hitler'i finanse etmesi yüzyılın başlarından bir kaç örnek... Yine mesela Rhodes'in Zimbabve'deki elmas ilgisi; bir kaç ay önce Zimbabve Devlet Başkanı Robert Gabriel Mugabe ile ilgili gelişmeler; sonrasında 28 yıllık iktidarına yeniden kavuşması... Aaa, bir de bakmışız Mugabe'de CFR üyesi değilmiymiş... (CFR üyeleri arasında Rhodeslerin de olduğunu belirtelim. Bakınız). [Ayrıca Saltuk ağabeyin GİZLİ DÜNYA DEVLETİ VE SİYONİZM başlıklı yazısı da tavsiye edilir].

Ütopik gibi görünsede değil; sınırlar yerine şirketleri düşünmek gerek. Şirketleri; dolayısıyla şirketlerin sahiplerini yani, Küreselcileri!... Aslında burada da kendi düşüncemizle bir çıkmaza-perdelemeye de düşüyoruz. Şirketler tabi ki yok olmamak için devamlı büyümek zorundaysa da bu bahsi geçenler öyle iflas edecek türden şirketler olmayıp, daha açıkçası bir kaç on ülke ekonomisini arka arkaya sıralayıp üst üste koyduğunuzda ulaştığınız meblağlara hükmeden şirketler... Kendimizi perdelememiz de burada ortaya çıkıyor ki burada sadece cismani bir güç savaşının söz konusu olmadığına kendimiz, bilerek/bilmeyerek ulaşıyoruz!... (Daha önce Saltuk ağabey 3. DÜNYA SAVAŞI VE TEOLOJİSİ başlıklı yazıyı yazmıştı. Buna yine ARMAGEDDON ? başlıklı yazımızı da ekleyelim).

Tansu Çiller, Kasım 1994'de İsrail'i ziyaretinde (ilk kez bir İslam ülkesi Başbakanı -Anayasası olmayan ve Tevrat ile yönetilen- İsrail'i ziyaret ediyordu) bilerek yada bilmeyerek(?) "Arz-ı Mevud'da olmaktan çok mutluyum" demişti (Vaadedilmiş toprakların neresi olduğunu bilmeyen var ise yanda, ikinci sıradaki harita yardımcı olabilir; bu noktada da Tevrat, Yasa Kitabı 11 ile Hezekiel 34-37 'yi okumakta fayda var!...).

Evet, ister sapkın düşünceler deyin ister başka bir şey ancak cismani dünyada ruhani bir cepheleşme var!... Yoksa bu kadar zengin "trust"ların icraatlarını "para kazanmak" olarak açıklamak havada kalıyor... Gücün Abd'den doğuya doğru kaydığı da sırıtıyor artık... (Yine ekleyelim: Londra, dikkat!).

Burada bir aksiyon (daha doğrusu zekamızı küçümseyen bir propaganda) filmi olan Bruce Willis'in oynadığı '98 yapımı "Armageddon" filminden bir kaç diyalog-düşünceye dönelim:

- Dünya yok olacak ama dünyada Abd'den başka ülke yokmuş gibi "Abd İmparatorluğu" yine öne çıkıyor,
- Rus Uzay İstasyonu Mir'de bile Amerikan bayrağı dalgalanıyor,
- İlk küçük meteorların düşmesiyle birlikte sahneye çıkan "siyahi" arkadaş "Saddam saldırıyor" diye feveran ediyor,
- Türkiye-Sultanahmet'in görüldüğü sahnelerde Azeri Türkçesiyle konuşan ve elektrik yerine meşaleyle aydınlanan insanlar görülüyor,
- Yine Sultanahmet'teki camilerde Abd Başkanı sesli yayın yapıyor...

Uzatmaya gerek yok...

Daha önemlisi belki bir alıştırma-göz aşinalığı yaratma-olur verme; ne derseniz diyebilirsiniz ancak bu filmdeki (ilk siyahi başkanlı Amerikan dizisi "24"de de) Abd Başkanı bir siyahi idi... Daha da önemlisi filmde, dünya siyahi başkan döneminde yok oluyordu!...

Bunun yanında belki bugün değil ancak bir 10-20 yıl içinde Abd'nin Brezilya vb. gibi içine kapanan bir ulus devlet olacağını dillendirenlerde var...
Şimdi daha önce TÜRKİYEDE AMERİKAN MİSYONERLERİ VE ARMAGEDDON başlığıyla bir kaç ay önce eklediğimiz yazının sonu;


"Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Evanjelikler, Amerika’da gerçek iktidarı her zaman elinde tutan Beyaz Anglo-Sakson Protestanların (WASP) çatısı altında yer almaktadır. Bunlara göre Mesih’in yeryüzüne yeniden gelmesi için İsrail’in vaat edilmiş toprakları ele geçirmesi ve Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Tapınağı’nın inşa edilmesi gerekir. Evanjelikler bu süreçte Armageddon adını verdikleri bir Kıyamet Savaşı çıkacağına inanırlar. Evanjeliklere göre bu konuda Tanrı’nın keyfi beklenmez.

TANRIYI KIYAMETE ZORLAMAK GEREKİR."
(geldiğimiz noktada bazı nüans farkları varsa da) şeklinde bitiyor.

Evet, sanırsak dünyada olup biteni en çarpıcı şekilde açıklayan cümle de, olan biten de bu:

"TANRIYI KIYAMETE ZORLAMAK GEREKİR"

Burada bizlere (yani insanlığın düşmanlarının düşmanı olanlara) düşen görev daha çok çalışmak, daha çok okumak, daha çok gözlem yapmak.......
Ayrıca birbirimizi kırmamak için sözcükleri ağzımızdan Roma'lı bir düşünürün dediği gibi "ABECE deki harf sayısı kadar sayarak"çıkarmak...
Kuklaları değil kuklacıları görmek...
düşüyor.
Her ne kadar güzel ülkemizin birincil sorunu geçim derdi de olsa "uyananlar uyuyanları uyandıracak"...



TONYUKUK KARDEŞİMİN YAZISINA BİR EK :

"İstiyoruz ki yer yüzünde zulüm kalmasın, uluslar arasındaki düşmanlıklar kalksın.

Dünyaya hakim olan kapitalizm illeti, bir daha kalkmamak üzere uyusun.

İşte bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin bizce tek anlamı. Biz bu amaçla harekete geçtik.

Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı hayat ve dünya devrimi uğrunda, zulümden kurtulmuş yeni bir döneme doğru yürüyoruz.

Giriştiğimiz iş; büyük, ağır ve o oranda şerefli ve şanlıdır.

Görüyoruz ki kendimizi kurtarmak için uğraşmak demek, bütün dünya uluslarının kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında çalışmak demektir.

Yapılan iş, henüz başlanmış olan iş, o kadar büyüktür ki, bunun karşısında ruhların yüksek bir heyecanla titrememesi mümkün değildir. Çünkü bizim kurtuluşumuz dünyanın kurtuluşu demektir. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça, bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez...

Zulüm dünyası son günlerini ve son nefesini yaşıyor.

Avrupa emperyalizmi karşımıza çıkara çıkara Yunan'ı çıkarabildi.

Yunan'ı bozguna uğratmak yalnızca yüzbinlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil, belki de bütün dünyanın kurtuluşuna tarihin en büyük, en şerefli ve en şanlı hizmeti yapmak demektir.

Türkler! Ayaklanınız!"

(Türkiye Nereye Gidiyor?, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, s. 184)

Sarı Saltuk

20 Ağustos 2008 Çarşamba

DESTEKLİYORUZ

http://www.efsanekomutan.org/ http://www.osmanpamukoglu.com.tr/

Anadolu Ve Trakya’da Yaşayan Türk Halkı Bu Çağrı Size!



Artık sızlanma, şikâyet etme, ağlama zamanı geçti. Her yerde çöküntü, gayesizlik ve yanılgı havası hâkim. Bu gidiş nereye diye sormaya kalkışmak ise aymazlıktır. Artık yolun ötesi görünmüştür. Siyaset, ekonomi ve güvenlik meseleleri diz boyu olup bunları ortadan kaldırmak için cesur ve erdemli bir siyasi mücadele şarttır.


İnsanların yeryüzünde görüldüğü ilk zamanlardan bu güne dek, kavgaları, çekişmeleri, ayrışmaları, savaşları, akla gelebilecek her türlü çatışma, mücadele, doktrin ve rejimlerin iki ana sebebi vardır, bunlar;

“ Hak ve eşitlik” tir.

Kuruluş sürecinde olan ve kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasi sahasına çıkacak olan “HAK VE EŞİTLİK” Partisinin değişmez ilkeleri, gerçekleştireceği hizmetler aşağıda sunulmuştur:


1. Milletvekili, üst bürokrat ve memur dokunulmazlığı kaldırılacak, herkes adalet önünde hesap verecektir.

2. Ülkenin baş düşmanları olan fakirlik ve cehalete, bütün kaynaklar seferber edilerek savaş açılacaktır.

3. Siyasi partiler ve seçim yasaları tam bir demokratik düzene sokulacaktır.

4. Yargıya bütün dünyada olabildiğinden de daha üst bir bağımsızlık sistemi getirilecektir.

5. Halkın aç gezdiği bu memlekette halkın parası olan hazineden, partilere yardım yapmak akıl dışıdır, kaldırılacaktır.

6. Bölücüler ve teokratik devlet peşinde koşanların önü tamamen kesilecek, Güneydoğudaki halk teröristlerden soyutlanarak dağlar silahlı eşkıyalardan temizlenecektir. Bu milletin, evlatlarının canı bu kadar ucuz değildir. 25 yıldır süre gelen kanın akışı daha fazla devam edemez.

7. Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet denilen rezilliğe hiç kimsenin tevessül edemeyeceği yasal düzenlemeler yapılacak ve tam tatbik edilecektir.

8. Vergi sisteminde adil ve dürüst şekilde uygulanacak düzenlemeler yapılacaktır. Emek ve alın teri her şeydir.

9. Ulusal kaynakların kullanımında öncelik sosyal güvenlik sistemi, eğitim ve sağlıkta olacaktır. Sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmeyen tek kişi kalmayacaktır.

10. Bütün keyfi harcamalara, saltanatlıklara, ayrıcalıklara, lüks yaşama, kamu ve mahalli yönetimlerde son verilecektir. Yağma sofrası ortadan kaldırılacaktır.

11. Dış siyasette tek ilke olacaktır; “Başı dik devlet, onurlu millet”. Her tavır, her görüşme, her protokol, her tutanak, her antlaşmada esas budur.

12. 1960’dan başlayarak, gerçekleşmiş veya yarım kalmış teşebbüsler halinde Ordunun siyasi sürece müdahaleleri vardır. Ordu, direkt veya dolaylı hayatı boyunca fiilen siyaset dışı kalacaktır.

13. Tam bağımsızlık (Tam İstiklal) ve ulusal egemenlik (Kayıtsız Şartsız Milli Hâkimiyet) bütün faaliyet ve çalışmaların temel fikridir.

14. Bu gün dünyada dolaşan paranın %50 si yiyecek alanında bulunmaktadır. Petrol için geri kalan paradan sadece 1/3 kullanılmaktadır. Dünyanın geleceği kıymetli tarım alanları ve suya bağlıdır. Topraklarımıza, sularımıza, ormanlarımıza sahip çıkmak çocuklarımıza yapılacak en büyük hizmet olacaktır.

15. Din bir vicdan işi olduğundan parti, dini dünya ve devlet işleri ile siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş medeniyet yolunda ilerlemesi için başlıca şartlardan biri sayacaktır. Bu ülkenin çocukları dinci, dinsiz, şu mezhepten bu mezhepten diye asla ayrılamaz, bölünme sebebi ve taraf tutmak kabul edilemez. Birbirlerine rastladıklarında;

“Selamün Aleyküm” diyen de, “Merhaba” diyen de bu toprağın ve bu Kültürün çocuklarıdır.

16. Söze, yazıya, fikre ve düşünceye hiçbir sebep ve gerekçeyle gem vurulamaz, sansür uygulanamaz.

17. Devletin sahibi ve efendisi millettir ve devlet millete hizmet için vardır. Devletin asli işi de, adaleti ve güvenliği sağlamaktır. Bu işini de en hızlı, en sağlam, en güven verici şekilde yapacak tarzda gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

18. Ülkedeki tüm eğitim ve öğretimin, müfredat konu ve kapsamları akılcı, çağdaş sistemlere uygun olacak şekilde değiştirilecektir.

19. Milletin kendi haklarını savunması lazımdır. Yarı bağımlı bir ülkede yaşayan bir insan, yürüyen ıztırapdır. Bir millet bağımsızlığını kaybedince, O millette herkes hiç olur.

20. Özgürlük her şeydir. Özgür olmayan insan cesur olamaz. Özgür olmadığından cesarette gösteremeyen insanın, başka yetenekleri olsa bile onların hakkını veremez. Demokrasi de ancak özgür birey ve toplumlar sayesinde gerçek niteliklerini ortaya koyabilir. Halkın hükümetleri denetleyemediği yerde demokrasiden bahsedilemez.


“HAK VE EŞİTLİK” HAREKETİNDE YER ALACAKLARIN DOĞASI VE FELSEFELERİ:


1. Türkiye çürük bir düzene doğru yol almaktadır. Aşırı derecede dayanıklı ve iddialı vatanperver insanlara ihtiyaç vardır.

2. Bu dönemde az çok okuyan, düşünen, dinamik bir insanın politika dışında kalması imkânsızdır.

3. Cumhuriyet ve demokrasi gözü pek muhafızlara ihtiyaç duymaktadır.

4. Kadın ve erkekler bu yolda müşterek mücadele etmek zorundadır. Şahsi karar ve teşebbüsün tam ve kesin damgasının vurulması gerekir. Böyle bir siyasi hareket, mizaç, ruh yapısı, mücadele metot ve alışkanlıkları bakımından farklı bir insan ister.

5. Her faaliyet halka dayalı, halkın içinde, halkın kültür ve ihtiyaçlarına dönük olarak ve mutlaka onu huzurlu kılmak, mutlu etmek için yapılacaktır. Millete bahane anlatılmaz!

6. Kitleler ateşlenmeli, coşturulmalı, fakat bu; halk kitlelerinden alınacak ateşle yapılmalı, ruhları tutuşturulmalıdır. Bunun için açık fikirli konuşmalarla hayata ait konular işlenmelidir.

7. Hasım kazanmanız kaçınılmazdır. Savaşçı bir karaktere sahip olmalısınız ve haklı olduğunuzu bildiğiniz zaman, asla uzlaşmaya gitmemelisiniz. Hak verilmez.

8. Sabırsızlık ve cesaret kaybı insanı daha kolay bir yola sapması için ayartır. Bu kestirme yollar asla işe yaramaz. Onu seçtiğiniz için de duyacağınız pişmanlık, umutsuzluk duygularınızı daha da artırır.

9. Halkımızın dertleri kendi derdimizdir. Duygu, düşünce ve hayallerinizi ustalıkla kaynaştırırsanız, dağlar bile eğilir.

10. Halk, toplumsal ve ulusal meselelere meraklı hale getirilmelidir. İnsanlarımız şahsi sorumluluklarının farkına varmadığı sürece ülkenin yenilenmesi ve gelişmesi olmayacaktır. Halkın kendi gücünün ve olanaklarının farkına varması sağlanmalıdır.

11. Gençliğin yakıcı ateşini söndürmek, bir millete yapılabilecek en büyük kötülüktür. Yolları açılacak.

12. Bir milletin kendisini unutması en büyük kusurdur. Kendi benliğini kanıtlamayan toplumlara dünya saygı duymaz.

13. Daha fazla geç kalınırsa, görülen o dur ki, geçmişteki birkaç neslin ortak zaaflarını gelecekteki bir nesil ödeyecektir.

14. Halkın bir bölümü dert küpü, bir bölümü de kan uykudadır. Aldatılmaya ve avutulmaya son verilecektir.

15. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN Cumhuriyetin kuruluşunda öngördüğü: “İmtiyazsız, sınıfsız, bir kitleyiz” hedefi üzerine yorulmadan, bıkmadan yürümek esastır.



Yüreği ve ruhu özgür insanlar kendi türlerinin en kıymetli örnekleridir. Titreyen ve korkan zaten yaşayamaz… Ölümün avcılık yaptığı bu dünya da özgürlük dışında hiçbir şeyin önemi yoktur.


Dünya üzerinde yamyamlık devam ediyor, sadece insanları yeni usullerle yiyorlar. Dünya siyasi tarihinden çıkan sonuç, toplumlar “Ya emir alıyorlar ya da emir veriyorlar”. Yani ya efendi ya da hizmetli durumdalar. Böyle giderse, bizim de geleceğimiz kusursuz hizmetli görünümündedir.

Halkın aklı, halkın iradesi, halkın enerjisi ile halkın fikrinin ve vicdanının uyandırılması lazımdır. Moral çöküntüsünün sonu buhrandır.

Hatıralar da dal ister, kuşlar gibi konacak!

İşte size tarihsel ve toplumsal bir dal teklif ediliyor. Ve bir milletin göğsü nefes almak için rüzgâr bekliyor. Hüküm sizin, karar sizin, vicdan sizindir ve her insan kendi hayatının mimarıdır.

Bir insanın en kıymetli en son sarılacağı şeyi onurudur. Onu kaybettikten sonra geriye ne kalır ki?


Yaşasın Vatan Yaşasın Türk Milleti!

Osman Pamukoğlu

“Hak ve Eşitlik” kuruluşu adına

28 Temmuz 2008

18 Ağustos 2008 Pazartesi

CACIKİSTAN Eşkiya Artık Hükümdar!

H.Hüseyin MEMİŞ.

Cacıkistan Eşkiya Artık Hükümdar!,

İma Kitap, İstanbul, 2008.


Yıllardır (kardeşim dediği Cem Yaren ile birlikte) Anayurt Gazetesindeki köşesinde, daha sonrada internette (http://hhmemis.blogspot.com/ , http://cemyaren.blogspot.com/ adreslerindeki bloglarda ve e-posta gruplarında) okumaya devam ettiğimiz Hasan Hüseyin MEMİŞ'in Haziran ayında çıkan "Cacıkistan Eşkiya Artık Hükümdar!" isimli kitabını, ülkesini, vatanını, milletini seven herkesin okuması gerektiğini düşündüğümüz ve bu kitaba kitapçı raflarında pek rastlanamadığı için buraya koyduk!...

Biz kitap eleştirmeni değiliz; H.H.Memiş'in yazdığı bir yazıyı-kitabı yorumlamak haddimize hiç değil!...

Ancak yazarın sadık okuyucularından biri olmamızdan dolayı şunları söyleyebiliriz:

Kitabı okumaya başladıkça, öncelikle az şey bildiğinizi fark edecek, sayfa atladıkça CACIKİSTAN (öyle bir yer mi var demeyip arama motorunda aratabilirsiniz)'da dönen dolapları göreceksiniz. Bunları gördükçe kafanızdan "hadi canım, buda olur mu?" gibi düşünceler geçecek ve akabinde midenize kramplar girecek, okumaya devam ettikçe de bu krampların şiddeti artacak, bu bir kısır döngü halinde devam edecek!... Krampların şiddetine karşı yanınızda belki bir ağrı kesici yada "melanetlerin dozu ve ayrıntıları"nı öğrenmenizi takiben iğrenerek istifra etmeniz ihtimaline karşı bir siyah poşet bulundurabilirsiniz... Bizden söylemesi...
Son olarak; H.H. Memiş ve C. Yaren... Ellerinize, kollarınıza, beyinlerinize sağlık... Allah yardımcınız olsun, dualarımız sizinle...

12 Ağustos 2008 Salı

NESİNİ SÖYLEYİM CANIM EFENDİM*

Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Sefil ireçberin tebdili şaştı
Borç kemalin buldu boynundan aştı
İntikal parası binleri geçti
Dahi doğrulamaz belimiz bizim

Ehl-i fukaranın yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim


Çok dilek diledim kabul olmadı
Şu yalan dünyada yüzüm gülmedi
Hiç kimseye emniyetim kalmadı
Açılmadan soldu gülümüz bizim

Şu yalan dünyada hoş olamadım
Borçludan bir kere baş alamadım
Şu küçük öküze eş bulamadım
Söylemeden aciz dilimiz bizim


Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylerse deli diyorlar
Zamane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Fukara halını kimse sormuyor
Ehl-i diyanetin yüzü gülmüyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim


Evlat da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza bela dölümüz bizim


Reçberin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Hep yokuşa sarar yolumuz bizim


Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Açlığından telef oldu bazımız
Kasım demeden buz tutar özümüz
Mayısta çözülür gölümüz bizim


Tahsildarlar çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Döşeği yorganı mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim


Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıda eder keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek?
Düğürcük çorbası balımız bizim


Bir aşka geldik de biz bunu dedik
Üç yüz üç senesi bir sille yedik
Her nereye varsan sahipsiz Gedik
Kime arz olacak halımız bizim

Açlıktan benzimiz sarardı soldu
Ağlamaktan gözümüze kan doldu
Üç yüz üç senesi bir afet oldu
Dördü bir okkadır dolumuz bizim


Her daim doğrudur aşığın sözü
Kör olsun düşmanın görmesin gözü
Bir parça seyredi istibdat sözü
Geçer mi düşmandan kinimiz bizim


Açılmadı ikbâlimiz bahtımız
Şen olsun İstanbul pâyitahtımız
Tevellüt ellidir geçti vaktimiz
Nöbetin gözlüyor salımız bizim


Serdari halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akibet dağılır ilimiz bizim.
*Aşık Serdari

11 Ağustos 2008 Pazartesi

BİR KOMPLO TEORİSİ: SAAKAŞVİLİ RUSYA'NIN TRUVA ATI MI?

Gülü, turuncusu, osu, busu, şusu, zartı, zurtu derken 2003'de Gürcistan'da da "Soros katkılı" olan olmuştu. Bugüne kadar çalışma odasının duvarlarını Buş oğlu Buş ile çektirdiği fotoğraflarla süsleyecek kadar "Batılı" bir profil çizen zat-ı muhteşem(!) Saakaşvili ne oldu da aniden Güney Osetya'ya saldırdı? 08.08.2008 başlıklı yazımızda dediğimiz gibi Putin'de Medvedev'de Kremlin'de yokken...



Rusya'nın Kosova'dan beridir kaybettiğini de söylemiştik: Bugünkü olaylar gümbür gümbür "geliyorum" derken, buadama bu kadar mı güvence verdi "Batılı abiler"?! Ne oldu da bu maceraya girdi bu adam; ne oldu da Gürcistan'ı "altın tepsi"de Rusya'ya sundu? Bu kadar "saf" olabilir mi?
Bir an için tüm bildiklerinizi, gördüklerinizi, duyduklarınızı, herşeyi bir kenara bırakıp madalyonun öteki tarafına bakalım:

Sovyetler dağıldığında ortadan kaybolan KGB casusları ne oldu?... Hepsi tekrar SVR'ye mi döndüler?...

Peki herkesin "Abd kuklası" diye hemfikir olduğu Saakaşvili, ya Rusya'nın Batı'daki "truva atı"ysa?!...

Bu noktada "Saddam Nasıl Devrildi ya da Irak’ın Kurtçuklar Vadisi!!!" başlıklı yazımızı okumakta fayda var ve kendimize mesela şu soruları soralım:

İsrail'in 1967 yılındaki İsrail-Suriye (Altı Gün) Savaşında Golan'ı iki günde ele geçirmesinde, Mossad casusu Eli Cohen'in etkisi neydi ve Cohen Suriye'de hangi makamlara kadar ulaşmıştı?

veya

Saddam'ın en yakınlarından olan Irak'ın eski Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz'e ne oldu?

An itibariyle Gürcistan'ın neredeyse yarısı Rus işgalinde!... Daha öncede söylemiştik: "Kızıl darbeyle gidecek" diye!... Unutmamalı: Hiçbir şey tesadüfi değildir, göründüğü gibi de değildir!...



"Yurtta Sulh Cihanda Sulh"

9 Ağustos 2008 Cumartesi

08.08.2008



29. Yaz Olimpiyatları Çin'de başladı... Çin'in Ankara Büyükelçiliği önünde toplanan ellerinde Doğu Türkistan ve Türk bayrakları taşıyanlar, Doğu Türkistan'daki Uygur Türklerine yönelik baskıların artmasına dikkat çekmek için eylem yaptılar; kendini yakan bile oldu... Bu arada Rus Başbakanı Putin'de olimpiyatlar için Çin'de idi... Ya Rus Devlet Başkanı Medvedev? O da izindeydi... Kremlin Meydanı'nı boş bulanlara birileri -tam da barış için masada oturdukları bir sırada- bir "cinlik" hatırlatması yapmış olacak ki böyle bir günde "Kadife Devrim" (bizce darbe demek daha doğrudur; keza Gürcü eski Devlet Başkanı Edward Şevardnadze'ye neler yapıldı?) ile gelen Amerikan okullarından mezunlar(!) Osetler'de temizliğe girişelim diye düşünmüşler!... (Bu arada haberlerde Osetler'e "ayrılıkçı" dendiğini duyabilirsiniz. Onlar ayrılıkçı falan değil; topraklarını savunanlar). Sonrasında da "Osetya'ya özgürlük getiriyoruz" diye buyurmuşlar!... Tabi "YERSEN"... Sonuç ne? Kadife devrimcilerin güvendiği dağlara karlar mı yağdı? Türkçe'de bir deyim vardır: "El şeyiyle gerdeğe girilmez" diye... Aç, işsiz halkını düşünmemek böyle bir şey olsa gerek... Ve söylenenlere göre 1500 insan öldü!... Yazık değil mi? Rusya mı? Kosova'nın bağımsızlığıyla başlayıp Karadjic'in teslim edilmesiyle Sırbistan'ı kaybetti Osetya'yı kaybedemez; daha doğrusu Balkanlar'ı kaybetti Kafkaslar'ı kaybedemez... Rusya, Kosova'dan beri kaybediyordu ancak artık olabilemez... Yani, "Kadife Devrim"lerle gelenler "Kızıl Darbe"lerle gidecekler!... Ha, bazı Amerikan demokratları(!) masum insanlar ölüyor diyerek Rusya'yı suçlayacaktır. Şu ki; bu "kendinden menkul" demokratlar(!) "war for democracy" diye diye Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Afrika'da ölen, yaralanan, göç eden milyonlarca insanı görmezden gelen, Irak'ta vatanını savunanlara "terörist" diyenlerdir!... Filistin'deki "dünyanın en büyük açık hava hapishanesini" görmeyenlerdir!... Böyle biline... 08.08.2008 tarihini bir kenara not edelim: Küresel elitin ABD ekonomisini çökertmeye başlamasıyla beraber Kafkaslardaki son durumdan sonra artık dünya çok kutuplu...






Not: Biz "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" diyenler, "Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir" diye düşünenleriz!... Unutmamalı: Emperyalizmin Amerikan'ı da, AB'si de, Rus'u da olmaz!... Tek düşüncemiz devletimizin çıkarları olmalı; birbirimize sımsıkı tutunarak!...

7 Ağustos 2008 Perşembe

AB’YE GİRMEK, AFRİKALI OLMAK

AB’ye giriş sürecinde kırsal nüfusumuzun % 7 ye inmesi gerekiyor; bu oran şu anda % 35 ler seviyesine indirilmiş durumda.

Kırsal kesimde yaşayan 25 milyona yakın insanımızın 20 milyonu şehirli olmak zorunda. AB normları asgari bunu istiyor, peki bunu yapabilmemiz mümkün mü?

Kente göç etmesi gereken bu 20 milyon kişiye istihdam yaratabilecek yatırımcıyı nerden bulacağız. Kabaca yapacağımız hesaba göre bir kişinin istihdamı için gereken paranın en az 20.000 Usd olduğu varsayımıyla yola çıkarsak ve bu 20 milyon kırsaldan göçecek nüfusun da yarısı çalışamayacak çocuk desek, 10.000.000 (kişi) X 20.000 (Usd) = 200.000.000.000 (Usd) (Yazıyla; ikiyüzmilyar Amerikan doları) gerekiyor.

Bunun dışındaki diğer 30 küsur maddeyi boş versek bile tarım başlığının neden açılamadığını memleketim insanının görmesi gerekiyor!... Ha, devleti yönettiğini zanneden kadroların düşüncesi elbetteki bu insanlara istihdam yaratmak değil, varsın Türkiye tarım nüfusunu bu seviyeye indirsin, istihdamı falan da boş verin, bu insanlar da kendini AB değil de Afrika’da yaşıyor saysınlar diye düşünüyorlar. Ama bu ülkenin gerçek sahibi olan bizler, memleketimin gariban halkına bir lokma ekmeği dahi çok gören bu zihniyettekileri elbette deşifre edeceğiz.

Eh halk da derin uykusundan bir nebze olsun uyansın artık.

Balıkçılık ve çevre başlıklarında gereken parayı da yazacaktım ama artık onu da bir dahaki yazıda… Hele şu 200 ü bulalım gerisini aramızda da toplarız nasıl olsa...

ztc'ye teşekkürler...

6 Ağustos 2008 Çarşamba

SADDAM'IN SARAYINDA ALEM...




videoyu tıklayarak izleyebilirsiniz...

yorum yapmadan koyduk...






ALTINCI FİLO NEDEN DENİZE DOKÜLMÜŞTÜ?

Unutmamalı: "Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır."

4 Ağustos 2008 Pazartesi

ŞAŞIRTAN MUTABAKATLAR

Geçtiğimiz Temmuz ayında Haziranda başlayan bir dizi çok hızlı ve önemli ziyaret trafiği sonucunda tüm dünyayı etkileyen güçler arasında dünyanın görünür gidişatını değiştiren bir dizi mutabakatlar oluştuğunu gözlemledik.

Bu mutabakatların bir kısmını net olarak görebilsekte sanırız büyük kısmını ve özellikle detayları önümüzdeki günlerde daha net görünecek gibidir.

Öncelikle Türkiye den başlayarak gözümüzün gördüğü aklımızın erdiği değişiklikleri amatör bir analizcinin hata payını düşünmeniz ön kaydıyla siz okurlara sunmak isterim.

Varılan bu mutabakatlar sonucu Londra merkezli küresel elit ( illuminati ) , ABD , RUSYA, Alman İmp. ( AB euro zone ) Avurupa ve ortadoğudaki pozisyonlarını hafifce kımıldatarak bazı taşları yerlerine oturututular gibi.

Almanya Gürcistan ve Ukraynanın NATO ya girişini engellemek karşılığında Kardziçin yakalanaması ile Rusya dan , AB ye yönlenen Sırbistanı kazanmış bu ikilinin paslaşmasına Almanyanın 2500 şirketi ile faaliyette olduğu Türkiye den ergenekon operasyonu ile iyice tasfiye edilmeyi kabul etme durumunda kalması ile siyonist küresel elitin Türkiyedeki gücünü pekiştiren ergenekon soruşturması kapsamında 1 Temmuz da yapılan üst rütbeli tutuklamalar bu soruşturmanın çercevesini iyiden genişletmesi anılabilir.

Küresel elit merkezi Londra ABD nin pentagon ve CİA sına yani ulus devlet ve hiristiyan ABD sine teşna AKP içindeki Başbakana yakın kadroların kapatılması operasyonundan şimdilik vaz geçerken , karşılığında İran ile ABD nin savaşmasına neden olabilecek Irakın bölünmesi operasyonuna direnmeyi ve engellemeyi bırakmıştır.

Yani Küresel elit Irak ın bölünmesi konusunda ABD nin önünü açmış ve onun adamı Barzani ile AKP nin işbiliğine izin vermiş bu ise PKK nın ve siyasal uzantısı DTP nin ileride oldukca sıkışacağnı göstermekte ve fakat İran da güney Irak ta kendini İranın devamı sayan bir Şii Arap devletinin Irakın bölünmesi sonrası oluşumu karşılığında AKP nin aracılığı ile nükleer silahlanma konusunda şimdilik geri adım atmaya evet demiştir.

İsrailde ABD nin Hiristiyan Siyonistlerinin uzantısı Olmert yerine Küresel elit uzantısı Livni veya Mofaz ın önü açılmıştır.

Varılan mutabakatların sonuçları çercevesinde Irak ın kuzeyindeki ve güneyindeki yerel bölgeler bağımsızlığa gidecek bu çercevede Kerkük te Kürt bölgesine dahil olacak gibidir. Irak parlementosunun kabul ettiği ancak Talabaninin vetosuna konu olan yerel seçim kanunu Kerkük üzerinden bu bölünmeyi tetikleyecek gibi görünmektedir.

Türkiye deki mevcut yönetimdeki AKP kadroları kapatma davası sonucu önce Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile tanımaya giden bir süreç başlatmalı ve en kısa zamanda çok kimlikli yerel yönetimlere geniş muhtariyet tanıyan yeni " SİVİL ANAYASAYI" gündemine almalıdır.

Rusya ve İran muhtemel bir İran ABD savaşında sarsılacak olan Kafkaslardaki pozisyonlarını tehlikeye atmaktan kurtulmuş ayrıca Güney Irak üzerinden kazanım elde etmişler, ABD savaşa gerek kalmadan İranın nükleer silah sahibi olmasını engellemiş ,Irakı bölerek elde etmek istediği ve mutlaka yaratması gerektiğini düşündüğü büyük KÜRDİSTANA giden yolda önemli bir mesafeyi kat etmiş olmaktadır.

Bu mutabakatları zorlayan nedenler arasında Türk kamu oyununun İran a karşı yapılacak bir ABD operasyonuna karşıt olması , böyle bir operasyonun Türkiyenin katkısı olmadan yapılması halinde İranın karşığının ne olacağı gibi ve bu karşılık esnasında Türkiyenin ne şekilde hareket edebileceği çok karmaşık ve risklerle dolu bir süreç başlatabilecekği zorlayıcı olmuştur.

Şimdi ise Türkiyenin Ulusalcı cenahının ittifak halinde olduğu Almanya ve Rusya bu destekten varılan söz konusu mutabakatlar çercevesinde vaz geçmiş görünmektedir , en azından şimdilik...

Sırbistan , Kafkaslardaki durumun ve dengelerin korunması , muhtemel bir Irak bölünmesinde güney Irakın etki alanına dahil edilmesi karşılığı Almanya ve Rusya , ( dolayısıyla İran ) artık Türkiye nin etkiye açık siyasal yapısında biraz daha geri durmakta Türkiyenin şekillendirilmesi işini Londra merkezli küresel elit ve ABD ye bırakmış bulunmaktadırlar.

Varılan bu mutabakatlar çercevesinde anlaşılan odur ki çok önemli su ve petrol zengini geniş çoğrafyalı çepecevre kendilerinden toprak kopartarak kurulduğu için düşman ülkelerle çevrili yaşamak için büyük devletlerin ve özellikle İsrail ve ABD nin ittifakına muhtaç bir Kürdistanın hemde engeniş sınırları ile kurulasına çok daha yaklaşılmıştır.

Düzeltlmeye ve geliştirilmye muhtaç bu yazı ilk fırsatta gözden geçirilecektir .

Sarı Saltuk 4 Ağustos 2008

1 Ağustos 2008 Cuma

TAŞTAKİ TÜRKLER !

MİRŞAN-TARCAN (Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan) hocaların yıllardır sürdürdüğü tezlere yeni bir kapı açan, olağan üstü bir kitap “Sibirya'dan Anadolu'ya Taştaki Türkler - From Siberia to Anatolia the Turks on the Rock” ismiyle Servet Somuncuoğlu tarafından AZ Yapı finansörlüğünde yayınlandı:

Sunuşta, “Bir merak yolculuğudur bu kitap. Fırtınalar gemcilerindir, insanlar geminin limana girip girmediğine bakarlar. Gemiyi limana sokmayı başardık diye düşünüyorum. Tabii ki seferlerimiz bitmedi. Bu kitap binlerce yıl önce, dağların zirvelerinde başlayan Türk tarihinin kültür izlerinden bir bölümü örneklemek amacını taşıyor (…)

Yaklaşık dört yıllık bir zaman içinde 150 bin kilometre ve 138 gün saha çalışması ile ortaya çıkan bu kitapta sahalardan örneklemeler yapılmıştır (…) ” diyor Servet Somuncuoğlu


Tüm ilgililerin ve emeğe geçenlerin eline, koluna sağlık… Bizlere ve tüm dünyaya böyle bir eseri kazandırdıkları için…