30 Temmuz 2009 Perşembe

IRZIMIZDIR SALDIRILAN, IRZIMIZI KORUYANLARDIR HEDEFE OTURTULAN…






“PEZO” YA DA ANADOLU EVLADI OLMAK

Anadolu insanı namusu, onuru için ölür. Namus, onur dediğinde akan sular durur. Can bile, canın cananın namusu, onuru için kurban olur. En azından Anadolu Evladı böyleydi. Mehmet Akif onlara “Asım’ın Nesli” derdi.Eraslan ÖZKAYA Yargıtay Başkanı’yken başlatılan saldırılar, son HSYK sürecinde zirve yaptı.Hemen herkes “sorun benim değil” derdinde.HSYK’nın HUKUKÇU üyeleri üzerlerine düşeni yaptı, hem de bugüne kadar başka bir örneği olmadığı gibi. Asaletlerini muhafaza ettiler, ağırbaşlılıklarını da. Seviyesizlerin seviyesine inmeden, gereğini yaptılar. Sonunda açıklamaları gündeme geldi. “Biz buradayız, IRZIMINIZI, IRZINIZI kirletmek isteyenlere karşı dimdik ayaktayız” dediler. Belki hakimler, savcılar cübbelerini giyip yollara dökülmediler ama ondan da etkili başka bir şey yaptılar, bu çözümsüzlük ve çamurluk ortamında; HUKUK IRZIMIZDIR, MİLLETİN IRZIDIR çiğnetmeyiz dediler.Ruhu, meşrebi, menşei, mezhebi “PEZO”luk olanlar onlara saldırdı. Irz ve onur kavramları olmayanlar da olanları seyretti, “bana dokunmayan bin yaşasın” dedi. Saldırılar hala sürmekte. Peki neden?Bir ülke tamamen işgal edilmiş olabilir, iflas etmiş de olabilir, bir yudum suya bile muhtaç olabilir. Eğer o ülkede adalet ve onur ayaktaysa emin olun, o ülke kurtulur, yükselir. Ama bir ülkede ADALET ve ONUR hiç olmuşsa, o ülke dünyanın en zengin ülkesi de olsa batar, yok olur, erir. Yani HUKUK, YARGI, ADALET IRZ’dır, ONUR’dur. Ona tasallut edenler IRZ DÜŞMANI, onları ve olanları seyredenler ise en hafif ifade ile “PEZO”dur.Irza, onura saldıranın illaki sokaktaki serseri olması şart değildir. Statüsü ve rolü yükseldikçe IRZ’a ve ONUR’a saldıranların saldırıları daha vahim sonuçlar doğurur. Bu saldırının siyaset ve parti adına en üst düzeyde yapılmış olması ise o ülkede Türklüğün de, Müslümanlığın da dolayısıyla İnsanlığın da İFLAS ettiğini gösterir. Bu İFLAS, işgal edilmekten, tamamen teslim alınmaktan da kötüdür, vahimdir.Burada yazdıklarım, NAMUSUNU, ONURUNU, HERŞEYİNİ bir paket makarnaya satanlara, onları satın alanlara yönelik değil. Onlar, zaten olmaları gereken yerde. İnsanlığın FOSSEPTİK çukurunda. Hitabım Anadolu Evlatlarına, ASIM’IN NESLİ’NE…


NEDEN SESSİZSİNİZ? NEDEN YÜREKSİZ?

Nerelerdesiniz?Neden sessizisiniz?Neden yüreksizsiniz?Sizler YARADAN’ın mihrabı değil misiniz?Yaradan’ın mihrabına yapılan saldırılara karşı neden sessizsiniz?Yoksa siz, Müslüman değil de münafık mısınız?Elinizden ne geliyorsa neden yapmıyorsunuz?Neden?Yoksa IRZ, NAMUS, ONUR sizler için de mi önemsiz ve değersiz?Sizler de mi bir paket makarna kuyruğunda beklemektesiniz?Hazıra dağlar dayanmaz.El malıyla gerdeğe girilmez.
Önce seni işsiz bırakıp bir lokma ekmeğe muhtaç edip sonra da namusun karşılığı senden oy isteyenden dost, domuzdan post olmaz.Dağıttılar senin kanının, canının, terinin ak karşılığını hoyratça ve soysuzca; birkaç oy ve birkaç makam uğruna. Peşkeş çektiler atalarının can verdiği değerleri, efendilerine. Pazarladılar evlatlarının, torunlarının geleceğini. Satılığa çıkardılar doğmamış sabi-sübyanın geleceğini. Sessiz kaldın bütün bunlara, belki de anlayamadın.Ama artık UYAN!HUKUK-ADALET ve YARGI ırzındır, onurundur. Sahip çık İNSANLIĞINA, IRZINA, ONURUNA.En acısı bütün bunların sana DİN adına, İMAN adına, İNANÇ adına, DEMOKRASİ adına, İNSANLIK adına yapılıyor olmasıdır.Ebu Cehil ölmedi dostlar, terliksi hayvan gibi çoğaldı. Dünyayı dolaştı, sonunda karargahını ülkemize kurdu. Şimdi sizlere soruyorum. Ebu Cehil varken peygamberin sana konuk olur mu, melekler semtine uğrar mı, Allah sana şefaat eder mi, iman ve inançla Ebu Cehil bir arada durur mu?“Bana ne!” diyorsan sen, sana bunları layık görenlerden daha beter ve daha düşüksün demektir. Çünkü “İnsanlar layık oldukları tarafından yönetilirler.Artık evlatların senin evladın değil, farkında mısın? Onların anasının da, babasının da, öğretmeninin de, mürşidinin de IRZI KIRIKLARIN, ONURSUZLARIN, NAMUSSUZLARIN yönlendirmeleri, üretimleri olduğunu bilmiyor musun?Sen hani Asım’ın Nesli’ydin. Hani sen bayrağını, ezanını, yurdunu,ırzını, namusunu, onurunu çiğnetmemek için can veren Aziz Şehitlerin evladı, torunuydun unuttun mu?Hiçbir şey yapamıyorsan, IRZINI, NAMUSUNU, ONURUNU koruyanlara iki satır mektup yaz ve yolla. Onları yolda gördüğünde selamla. Ya da ADAMIM, ERKEĞİM, TÜRKÜM, MÜSLÜMANIM, İNSANIM diye ortalıkta dolaşma…Benim söylediklerim ve yazdıklarım senin için bir şey ifade etmiyorsa, Mehmet Akif ERSOY’un bir zamanlar yazdıklarının bugün için de geçerli olmasının nedenini, kendi kendini sorgula.Bugün sırada Ali Sut ERTOSUN vardır, yarın bir başkası; bir gün sıranın sana da geleceğini asla unutma! O gün geldiğinde Ali Suat ERTOSUN gibi direnip direnemeyeceğini, dik durup duramayacağını bugünden hesapla. O gn geldiğinde ve yapayalnız kaldığında, bugün de senin Ali Suat ERTOSUN’u yalnız bıraktığını hatırla !

“MÜSLÜMANLIK NERDE

Müslümanlık Nerde

Müslümanlık nerde!

Bizden geçmiş insanlık bile...

Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;

İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana...

Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!

İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar,

Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar.

Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:

Böyle kansız miydi -hasa- kahraman ecdadınız?

Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?

Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,

Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?

Böyle olmuş muydu millet canevinden rahnedar?

Böyle açlıktan boğazlar miydi kardeş kardeşi?

Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi?

Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan...

Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! ...

'His' denen devletliden olsaydı halkın behresi:

Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş naresi!

Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.

Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,

Sanki tavsanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...

Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı! ...

Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üsluba sok:

Halimiz merkeple kurdun ayni, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;

Bir bakin: hala mi hala ihtiras ardındayız!

Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:

Vakti çoktan geldi, hem gedmektedir arlanmanın!

Davranın haykırmadan nakus-u izmihlaliniz...

Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz:

Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!

Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme,

Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;

Yerde kalmış, na'sa benzer kavm için durmak haram! ...

Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.”

Mehmet Akif ERSOY

Kaynak: http://hhmemis.blogspot.com/2009/07/irzimizdir-saldirilan-irzimizi.html

26 Temmuz 2009 Pazar

HAMDULLAH BİR-İKİ






Anladım Hamdullah!

Osmanlı Viyana kapılarına koçbaşıyla dayanmıştı, sen Osmanlı’nın ‘neo’su (nasırsurat’ın N’si, ebleh’in E’si, orman çocuğunun O’su) olarak, ‘AB’ye girmek’ derken, boş gaz borusunun içinden sürünerek Avusturya’ya pasaportsuz gitmekten bahsediyordun. Şimdi anladım! Lakin Hamdullah; AB, kendisi için bunca önemli enerji hattını senin belkemiğine döşemişken, binlerce noktaya kompresörler falan kurmuşken, Şirket, ‘Nabucco GmbH, taraf ülkelerde malın güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunur’ demişken,

Ve AB, ‘Atalanta Deniz Harekâtı’ (EU NAV-FOR ATALANTA) adı altında, kırık dökük teknelerle deniz ulaşımını tehlikeye düşüren (!) Somalili korsanlarla mücadele bahanesiyle 112 gemilik deniz filosunu Hint Okyanusu’na, Aden Körfezine, Somali sahillerine indirmiş iken…

Yani Hamdullah; -Nabucco’nun diğer yarısı-, Trans-Sahara Projesi dediği Nijer Deltası’nın doğal kaynaklarını sömürme, Avrupa’ya aktarma projesi gözünün önündeyken,
Avrupa, Trans-Sahara’nın, yani enerji nakil yollarınının güvenliğini üfürükten korsan hikayeleriyle AB standardına göre havadan, karadan, denizden militarize etmiş iken,
Avrupa bir yandan Afrika’da askeri istihbarat üsleri açar bir yandan “Afrika’daki açlara yaptığım yiyecek yardımının kargosunu koruyorum” diye kıvırtırken,

Sen AB’nin döşediği boruyu koruma bahanesiyle Türkiye’ye AB askeri göndermesine karşı bir nasıl bir önlem aldın Hamdullah?

TSK’yı itibar infazlarına maruz bırakıp tel tel çözmeye çalışman AB militarizasyonuna yol vermek için midir Hamdullah?

Sahi kimsin sen Hamdullah?

Nasıl bir kafadır, nasıl bir dindir, nasıl bir ahlaktır seninki?

Nasıl bir ‘vatan’ kavramı vardır senin kafanda Hamdullah?

Ve nasıl bir Allah’tır bu seninki Hamdullah, vatana ihanetini, insana ihanetini, doğaya ihanetini sırf müslüman doğduğun için affeder de sana cennette 70 bin bakire gelinli köşkler hazırlar, nasıl bir Allah bu seninki Hamdullah?

Sen Hamdullah islamiyetten başka kimlere, neye ‘hizmet’ için buradasın? Nasıl bir adamsın, kimsin nesin sen Hamdullah?

Hani seninle havaalanından (Ravalpindi) İslamabad’a gidiyorduk, hatırlıyor musun Hamdullah? O onbeş kilometrede gördüğün fukaralıktan, ölüm tehlikesinin her an, her yerde, herkes için mevcut olmasından duyduğun dehşeti hatırlıyor musun?
Hani sen “Buralar Türkiye’nin 80 sene evvelki hali” demiştin de, ben de “Hayır” demiştim, “Buralar sizin iktidarınızda Türkiye’nin beş yıl sonraki hali.”

Daha beş yıl dolmadan falım çıktı Hamdullah. Önüm arkam açlık, sağım solum ölüm oldu sayende.

Sen Hamdullah, “Suriye’ye bugünden itibaren istediği kadar su verilsin” talimatınla Suriye’nin su sorununu bir kalemde çözdün de, barajlar yüzde 90 doluyken bile neden hergün ‘suyu kesilecek semtler’ listesi yayınlıyorsun?

O nasıl bir öncelik listesidir senin kafandaki Hamdullah, Suriye’nin sorunları Türkiye’den önce gelir!?

Sahi nasıl bir adamsın sen Hamdullah? Bu ülkenin adaleti sana emanet edilmişti, Bakan olarak altına imza attığın yasanın şerrinden korumak için çocuklarını bir günlüğüne çalışmış gösterip sigortalattın.

Ana-babaları, altı aylık bebeklerini sigortalama sahtekarlığına mecbur ettin, sonra da ‘Yakaladım’ diyerek sigortalanmış 50 bin çocuğun kaydını sildin.

AK’ın A’sı adalettir dedin, hapiste yatanların yüzde 54’ü suçsuz. Oysa senin vekillerinin, belediyecilerinin yüzde 90’ı sabıkalı Hamdullah. Nasıl bir adalet, nasıl bir ahlak bu seninki Hamdullah?

Mevcut azınlıklar yetmedi sana, Ermenistan’dan 50 bin Ermeni ithal ettin, Alman dahil 50 azınlık icat ettin başımıza.

Yedi sene evvel dedem de anam da ben de çocuğum da hepimiz ‘Türk’dük. Sayende bugün hepimiz başka azınlık mensubuyuz Hamdullah. Kusura bakma senin gibi ‘hamdolsun’ diyemiyorum, içim yanıyor Hamdullah.

Azınlık listende bana en uyanı ‘sünni Türk’ idi. İslamiyetle ilişiği keseli çok olduğundan o da uymadı. Sünni’yi silip geriye ‘Türk’ kalınca benim de Türkiye’de azınlık olduğum (!) gerçeği kafama dank etti. Memlekette ‘çoğunluk’ bırakmadığının farkında mısın, kendinle gurur duyuyor musun Hamdullah?






Hangi Hamdullahdı o, Dalaksızgillerin Ağmet mi? O muydu literatüre CEMAAT kelimesini sokup da TARİKAT oluşumlarını sevimli, insani ve kanuni göstermeyi başlatan? Yoksa 70 yaşına kadar eline kadın eli değmemiş, 40 erkekle yaşayan, üzerine kayıtlı bir kuruşluk mal yokken milyar dolarları yöneten Hamşotullah mı? Genç kızları ailesinden kopartıp tarikat yalılarında seks kölesi ettin Hamdullah. Evladı anaya düşman edip utanmadan sevgiden, hoşgörüden, ‘sarsılmaz Türk aile yapısı’ndan bahsettin. Sen nasıl bir adamsın, nasıl böyle krematoryum kapağı kadar pişkin olabiliyorsun Hamdullah? Ya sen köşe kadısı Hamdullah! Sen hamsi mi yedin de zihnin açıldı? İnandığın dinin temel ritüellerinin Şamanizm’den geldiğine uyanınca ‘Kurban kesmesek de olur, mezartaşı dikmesek de olur’ sahtekarlığıyla aba altından Vahabi islamın ucunu gösteriyorsun. ‘Ata’ya tapınmak Şamanizmde vardı’ derken sen neyi, kimi, hangi Ata’yı ima ediyorsun Hamdullah? Nasıl bir Allah bu senin Allahın Hamdullah? Kadını kaburgandan yaratıp sonra ona her türlü ezaya seni yetkili kılıyor. Seni eksik akılla, bozuk ahlakla yaratıp sonra sırf müslüman doğduğun için cehennem azabından muaf kılıyor. Ne yanlış yaparsan yap gözetliyor, biliyor ama seni durdurmuyor. Nasıl bir allah, nasıl bir peygamber, nasıl bir din, nasıl bir vicdan bu seninkisi Hamdullah? Bebeğe acımıyor dövüyor, öldürüyor, çöpe atıyor, tecavüz ediyorsun. Gence acımıyorsun, kadına -kendi imanınca- Havva’dan itibaren düşmansın zaten. Yaşlıya hiç merhametin yok, zam yaptığın bakımevlerinden bavulu alıp çıkan, gidecek yeri olmayan yaşlılar ne oldu belli değil. Kediyi köpeği döve döve öldürüyor, ineği vince asıp (İran’dan mı öğrendin?) kesiyor, tavukları canlı canlı toprağa gömüyorsun. Tarım arazisine diktiğin villandan akan bokunla toprağımı zehirledin, soyumu, suyumu kuruttun. Ruhumu çürüttün Hamdullah! Farkında mısın Hamdullah, sana kişibaşına 5 villa düşerken bize kişibaşına 50 cehennem düşüyor. Giderayak bir düşün, bokundan başka ne bıraktın bu memlekete? Sigarayı yasaklıyor, içkili restoranları kapatıyorsun. Ama Hamdullah, bir yandan da Afganistan’daki üretim fazlası eroini rahat nakledebilmesi için Amerikalıya havaalanları, limanlar veriyor, teröristin eroini ptt kolileriyle postalamasına göz yumuyorsun. Kendi baronlarının tırlarla uyuşturucu sevkıyatı yapmasını hangi ahlaka, hangi yasaya, hangi vicdana sığdırıyorsun sen Hamdullah? Sen nasıl aşağılık bir adamsın? Daha doğrusu adam mısın, insan mısın sen Hamdullah? Her işin gizli kapaklı, her işinin altında manipüle edilmiş bilgisayar, sahte evrak, sahte tanık, naylon darbe guruları var. Her işin saman altından, her ihalen sakat, her seçimin şaibeli. Her tanığın çift uyruklu, çift cinsiyetli, çift dinli. Yazarlarının hepsi Amerika’dan oturma müsaadeli. Oysa şüphelin, tutuklun, sanığın Türkiye’de yaşama müsaadesiz. Sağlam girdiği hapisten ya sakat çıkıyor ya ölü. Senin dürüstlükle, namusla, açıklıkla yaptığın bir iş yok mudur şu güneşin altında Hamdullah? Nasıl bir Allah nasıl bir peygamber bu seninkisi? Bulutların arkasında emekliye ayrılmış gibi sanki. Sen emekliden de nefret edersin, bilirim Hamdullah. Emekli sussun, bildiğini anlatmasın istersin. Senin emekliye ayrılmış Tanrın ondan mı bu kadar sessiz yaptığın kıyımlara Hamdullah? Senin Allah’ına, peygamberine inanan boşanma davası açmıyor. Kadının ya gırtlağını kesiyor ya sokak ortasında kurşunluyor. Nasıl bir din-iman, nasıl bir namustur bu kafanın içindeki Hamdullah? Nasıl bir yaratıksın sen? Nasıl bir tıp doktorusun sen Hamdullah? Doğum kontrolundan habersiz, altı çocuklu. Sen dün’ün merdivenaltı işportacısı Hamdullah! Şimdi milyon dolarlara hükmediyor kanal üstüne kanal satın alıyorsun. Nasıl doymaz bir adamsın sen? Medya yetmiyor, su, toprak, enerji gasp edebildiğin herşeyi gasp ediyorsun. Kim için, kimin adına, kimin malını gasp ediyorsun ve bunu nohut beyninde nasıl ‘helalize’ ediyorsun Hamdullah? Sen Hamdullah! Çokuluslu şirketlere ‘anahtar teslim’ sattığın bu ülkede çocuğunun, torununun genetiği değiştirilmiş tohumla, arsenikli suyla kanser yiyip kanser içeceğini bilmiyor musun? Kendi evlatlarına nasıl kıyabiliyorsun, kaç paraya sattın gelecek kuşakları? Ne komisyon alıyorsun o Cargill’lerden Monsanto’lardan da geceyarısı şirkete özel yasa çıkartıyorsun Hamdullah? Üstelik çökerttiğin sağlık sistemiyle hastaların bakımını bile üstlenmiyorsun. Sen hangi devletin adamısın Hamdullah? Bilim adamını, doktoru, bu ülkeyi ülke yapan herkesi dışarı kaçmaya mecbur ettin. Kaçamayanı açlığa, onursuzluğa, üç kuruşa sözleşmeli köleliğe mahkum ettin. Sen nasıl bir yamyam, nasıl bir vicdansızsın? Sen Hamdullah, bu ülkenin taşını, toprağını, limanını, karayolunu, tren hattını, toprağın altındakini, üstündekini, telekomünikasyonunu sata sata bitiremedin. Nehirleri, gölleri, denizin yüzeyini satacaksın yakında. Satışı sen yaparken ‘ekonomi taş gibiydi’ de (!) sen koltuktan düştüğünde ne değişti “Kriz Başbakanı teğet geçmiş, halkı değil” diye zırlamaya başladın Hamdullah? Peki sen! Parti dediğin menfaat çetesinin ciğerini biliyorsun da, ayrılıp kendi partini kurduktan sonra neden bildiklerini belgelerle açıklamıyorsun Hamdullah? Altı yıl her suça ortak-destek olup yedinci yıl istifa edince “Ak değildir” demekle gusül abdesti mi almış oluyorsun? Vitrin görüntün kadar dürüstsen belgelerle açıklasana menfaat çetesinin icraatını...Yoksa tuğlaya oturup tuğlayı eritene kadar yıkanıp arınmış mıydın Hamdullah? Sen Hamdullah, doğaya, bilime, hayata, insana düşmansın. Teknolojiyi de fena halde düşmansın da kendi propagandanı yapmak, en gizli işimizi AB-D’ye açık etmen için lazım sana o teknoloji. O yüzden toptan yasaklayamıyorsun. Sana kalsa telefonu bile haram ilan edersin ya... Sanata düşmansın, dansa, müziğe, kültüre, bilgiye düşmansın. İnsanı insan yapan, ulusu ulus yapan herşeye düşmansın sen Hamdullah. Ama sanki Allahı’nla aranızda bir anlaşma var gibi. Tüm ihanetlerin, ahlaksızlıkların ‘öte tarafta’ sana ödül olarak dönecek gibi. Nasıl bir dindir bu seninki Hamdullah? Sen dini, sen Allah’ı da tükettin Hamdullah! Rahatsın ama, ettiğin ibadet huzur veriyor sana. Oysa benim günahlarımı affedecek bir papazım, başımı okşayacak hahamım, ‘Allah affeder kızım’ diyecek bir imamım yok... Beni yönlendiren Allah’ım, peygamberim, cinim, şeytanım yok. Söylediğim, yazdığım her kelimenin, her davranışımın sorumluluğunu tek başıma taşıyorum. Yanlış yaptığımda şeytanın üzerine atmayıp, insandan, hayvandan, doğadan özürümü kendim diliyorum. Bunun nasıl ağır bir sorumluluk, nasıl bir huzursuzluk olduğunu sen anlayabilir misin Hamdullah? Senin asit döküp soyunu tükettiğin bitten küçük parazitin, üstüne asfalt döküp yeryüzünden sonuncusunu yok ettiğin bitkinin, bokunu akıttığın su havzasının sorumluluğunu hissetmek çok ağır Hamdullah. Benden sonraki kuşağa senin ırzına geçtiğin bir ülke, bokunla kirlenmiş bir eko-sistem bırakmaya içim elvermiyor. Gelecek kuşakların ‘kendisini bu ülkeye ait hissetme hakkı’nı gasp etmeni hazmedemiyorum muhterem! Senin ahlakın öyle ahlaksız ki; bebeklere, çocuklara tecavüz ediyor, sonra da mağduru cezalandırıyorsun. Irzına geçtiğin çocukların yüzde 70’i oğlan, nasıl bir manyaksın sen Hamdullah? Sen plastik bebekten, saçtan, kıldan, tüyden bile tahrik oluyorsun Hamdullah. Kafan karışık senin. Çocuklara plastik seks oyuncağı, el kadar oyuncaklara kadın muamelesi yaptığının farkında değilsin. Hırsızlık konsepti öyle gelişti ki senin döneminde; ekili buğday tarladan çalınıyor artık. Nasıl bir adam, nasıl bir insansın sen Hamdullah? Hiç kimseden ve hiçbir şeyden kendini sorumlu hissetmeden nasıl yaşayabiliyorsun? Oysa demokratik sistemi birarada tutan zamk ‘sorumluluk’ tur muhterem. Sana demokrasiden bahsediyorum, kime ne diyorum ben yahu! Avrupa’daki işçinin parasını Keriz Feneri üzerinden kasana aktarman, gemiler alman yetmedi, şimdi daha fazlası için ikna turlarına çıkıyorsun. Ar damarın Nabucco borusu gibi mi senin Hamdullah? Nasıl bir yamyamsın sen Hamdullah, anlat bana! Kıvırmadan anlat ama! Senin Teslime Bacı’larına benzemem, yalanı saniyesinde görürüm gözünün bebeğinde. Evde dantele, örgüye teşvik edip, kapıcılıkla, bakıcılıkla yüksek maaşa bağladığın kadınlardan değilim. Peki ya sen liboş Hamdullah! Sen de nasıl bir işbirlikçi Hamdullahsın ki, Birinci Dünya Savaşında, Kurtuluş Savaşında, askerden kaçanların çoğunun tekkelerde, dergahlarda saklanan tarikat ehli Hamdullahlar olduğunu bile bile tutup ‘Asker zorla savaşa sürdü, yoksa millet savaşmak istemedi’ yazabiliyorsun. Vatan savunmasından kaçan ‘millet’ değil, şimdi yalakalığını yaptığın Hamdullahlardı liboş muhterem. Bilmiyor musun? Donguz gibi biliyorsun. Sen bu ülkeyi sömürgeciye anahtar teslim veren Hamdullah’dan da betersin işbirlikçi liboş Hamdullah. Bazılarının ‘ahirette hesabını veremezsem’ korkusundan uykuları kaçtı. Oysa senin dinle imanla da işin yoktur. Şarabı çektin mi havada uyuyup yastığa düşersin sen. Anlat hele, sen kaç paraya Hamdullahlaştın? Çoluk çocuğun da yok bildiğim kadarıyla, kime bırakacaksın o dünyalığı, Keriz Fenerine mi liboş Hamdullah? Senin her cinsinin gözünün bir zaman paraya doyması ihtimali var mıdır Hamdullah? Hakikaten soruyorum, paraya, mala mülke doyma ihtimalin var mı senin? Kıvırtmadan söyle. Ben Teslime Bacı değilim. Yalanı gözünün bebeğinde görürüm. Böyle bir özgürlük varsa eğer Hamdullah, sen yedi yıldır vatana ihanet özgürlüğünü tepe tepe kullandın muhterem. Dur bak sana bir anektod anlatayım; Jinekolog vajinal ultrasonu biten kadının evrak işlemlerini yaparken sormuş: “Sevk aldınız mı?” Kadın utana sıkıla cevap vermiş: “Sonuna doğru biraz.” Sen de zevk almaya başlasan iyi olur Hamdullah! Sonuna yaklaştın. Sıkma kendini yiğidim gevşe!! Bitmek üzeresin.


Kıymet Nadir BİNDEBİR/ habercek.com




24 Temmuz 2009 Cuma

ENDÜLÜS TARİHİNİN SON SAYFALARINI OKUYUNUZ... (*)





“ Kardeşim Fuat,

Mektubunu aldım. Cenab-ı Hakk’tan evliliğinin mesut ve mübarek olmasını bütün saflığımla dilerim.

Rasim, Hamdi ve diğer arkadaşlar ne alemdeler? Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık lazımdır. Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz.

Allah nasip ederse mücadele sahasında birleşiriz. Eğer Allah öyle takdir etmişse ahrette buluşuruz.

Allahaısmarladık Fuat’ım.”





(M.Kemal’in Fuat Bulca’ya mektubu, 1913)









“ Yıllar önce merak ettim: Acaba büyük medeniyetler, imparatorluklar tarihten silinmeden önce, silinmelerine beş kala oralardaki ahali günlük hayatında ne düşünüyordu? Roma tarihçilerinin Roma Devleti henüz ayakta iken bundan aşağı yukarı 1700 yıl önce yazdıklarını okudum. Sonra Endülüs nasıl bitti diye baktım. Ben zannediyordum ki İspanyollar Endülüs’ün tümünü bir çırpıda fethettiler, ahalinin de hepsini kestiler. Öyle ya, şimdi oralarda bir tane bile Müslüman yok. Ama meğerse vahim son, o şekilde gelmemiş, en az 200 sene sürmüş bitirilmesi çok ilginç: Endülüs, içerdeki işbirlikçilerin yardımıyla adım adım fethediliyor… Endülüs’ün en kuzeyinde bir azize ve kilise kalıntısı bulup bunu Hıristiyanların hac yoluna dönüştürüyorlar. Bu suretle Haçlı düşmanının Endülüs topraklarını fethetme hırsı sürekli olarak sıcak tutuluyor. İçerdeki bozuk takım da gezim (turizm) ayağına Endülüs’teki eski kilise kalıntılarını ihya etmekle meşguller. ”



(O.Sinanoğlundan)


(*) MEYDAN, Sinan. Atatürk İle Allah Arasında, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2009, 232-233.







13 Temmuz 2009 Pazartesi

BU HIYARIN TARAF GAZETESİYLE NE İLGİSİ VAR?




Bugün Taraf Gazetesi’nin ilk sayfasında dikkat çeken bir haber vardı. Haberin ne iç sayfada içeriği ne de habere dair herhangi bir ayrıntı vardı.


“Kuvva-i kırmızı domates” başlıklı haber metni şöyle:


“Gaziantep’te pazardan aldığı domatesi kesen Serkan Türk, Türk bayrağı ile karşılaştı. Neye uğradığını şaşıran Türk, domatesin izini sürdü. Domatesin Mersin’den Gaziantep’e gönderildiğini öğrendi. Ve durumu heyecanla hem ailesiyle hem de basınla paylaştı.”


Evet, haber metni bu kadar…


Haberin cıvık bir uydurma olduğu ortada. Serkan Türk isimli vatandaşın adı ve başından geçen olay da…


Haber doğru olsa bile hiçbir haber değeri yok. Taraf Gazetesi yine milli semboller ile dalga geçmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştı…


Kelimeleri ile haberimizi tamamlamıştık ki elimize Taraf’ı doğrulayan bir haber geldi ve sözlerimizi geri almak zorunda kaldık.


Elimize ulaşan “Kuvva-i yeşil hıyar” başlıklı haberi aynen yayınlıyoruz:


"Kadıköy Çarşısı’nda manavdan aldığı maklubelik hıyarı kesen Rasim Taraf, Taraf logosu ile karşılaştı. Neye uğradığını şaşıran Taraf, hıyarın izini sürdü. Hıyarın Kadıköy’e batıdan ithal edildiğini öğrendi. Ve durumu heyecanla hem ailesiyle hem de Odatv ile paylaştı.”


Bu haberi ve fotoğrafı görünce Taraf’ın günahını aldığımız için üzüldük.


İşte Taraf’ın haberi:



İşte içinden Taraf çıkan hıyarın fotoğrafı:






11 Temmuz 2009 Cumartesi

Adam Kaçırma...




(...)



Yanılıyor olabilirim, ama çok düşündüm ve şu sonuca vardım. Hani TSK’nın Kayseri’de yürüttüğü bir soruşturma var, sahte belge üreten “Işık Evleri” mensuplarına dair. Başka bazı illerde ve karargahta da benzer soruşturmalar olduğu biliniyor. Ya Türkiye’yi, devleti, TSK’yı kısa sürede allak bullak eden o “kağıt parçası”?..Acaba TSK, çok somut, AKP açısından çok ama çok “önemli” birileri ve bir yerlere mi ulaştı?..Ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ, Şanlıurfa’daki o çıkışından sonra Başbakan Erdoğan’la, ardından Çankaya ile yaptığı görüşmede, ellerindeki bilgi ve belgeleri kendileriyle paylaşmış olabilir mi?..Bu gelişmelerden sonra, değil muhalefet ve Genelkurmay, kendi Milli Savunma Bakanı’ndan habersiz, o gece yarısı operasyonunun yapılması tesadüf sayılabilir mi?..Eğer öyleyse, hep birlikte “Askeri Yargı’dan Adam Kaçırılıyor” oyununu seyrediyoruz demektir ki, acaba uğruna her şeyin yakıp, yıkıldığı o “adamlar” kimlerdir?







Not: Geçenlerde, Ingiliz kökenli 'TNT'de de yayınlanan "Enemy Of The State-Devlet Düşmanı" filmini izlemediyseniz izlemeniz tavsiye olunur.

9 Temmuz 2009 Perşembe

RUHBAN OKULU,BALKANLAR VE TÜRKLER




RUHBAN OKULU,BALKANLAR VE TÜRKLER ...

Bu günlerde hepimizin merakla izlediği Ruhban Okulu'nun açılması tartışması sürüp gidiyor.Ruhban Okulunun yeniden eğitime açılmasını büyük hararetle gündeme taşıyanlar,ne yazık ki Yunanistan'ın egemenliğindeki Rodos Adasında bulunan Süleymaniye Medresesi'nin geçtiğimiz günlerde yıkılması ile Rodos'ta bulunan Müslüman Türk Azınlığın sorunları karşısında kıllarını bile kıpırtadmıyor .

Rodos ve On İki Ada Türkleri;Patrikhanenin oyunları ile Türk hakimiyetinden çıkmış binlerce kilometrekarelik vatan topraklarından çok cüz'i bir kısmına,küçük bir örnektir.

İçimizde beslediğimiz yılanlar daima Türk Milletine zarar verecek tezleri desteklemiş ve uygulamalara öncülük etmişlerdir.Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur.Şimdide aynı görüntüler tekrarlanmaktadır.

Fener Rum Patrikhanesinin,Türk Milleti ve Devleti aleyhine hangi oyunları sergilediği başta Atatürk'ün nitelendirmeleri ile sabittir.

Eğer burada meseleye Türk Milletinin penceresinden bakmayıp,Ortodoks Alemi ve onun doğal müttefiki Avrupa Haçlı zihniyeti açısından bakarsanız ,Patrikhaneyi ve günümüzün Ruhban Okulu açılması hadisesini masum bir öğrenim hakkı talebi olarak değerlendirebilirsiniz.

Patrikhane ruhani olduğundan daha fazla siyasi faaliyetler içinde olan bir kuruluştur.Ekümeniklik iddiası ve İstanbul'u Vatikanlaştırma çabaları bunun bir göstergesidir.

Büyük fikir anlamına gelen “Megalo İdea” ;İstanbul başkent olmak üzere Bizans İmparatorluğunu en geniş sınırları ile dirilterek Yakın Doğu'da büyük bir Yunanistan kurmayı ifade eder.

Ana hedef Megola İdea için yüzyıllardır atılan her adım Patrikhane'nin dini tarafından ziyade siyasi işlevini ortaya çıkarmıştır.

Heybeliada Ruhban Okulunun yetiştirmelerinden olan Makarios'un Megola İdea'ya bağlı olarak Kıbrıs'ta Türk halkına planladığı katliam ve soykırım, kahraman Türk Ordusunun 1974 yılında son anda yaptığı müdahale ile önlenmiştir.Bunların Türk Milletine nasıl unutturulduğunu anlamakta zorluk çekiyorum.

Komşumuz Yunanistan'ın, Patrikhanenin öncülüğünde Mora İsyanı (1821) ile kurulduğunu,bu isyanda binlerce masum Türk'ün acımasızca katledildiğini ve halen Yunanistan'ın,Patrikhanenin siyasi projesi olan Megalo İdea kapsamında sevk ve idare edildiğini gelin bir kez daha hatırlayalım.

Bu durum zaten Yunanlılar tarafından Hiçbir zaman inkar edilmez ama nedense bizim içimizde yaşayan Patrikhane sevdalılarınca daima gözümüzün önünden uzak tutulur.

İsterseniz gelin; Patrikhanenin Türk Milletine karşı Megalo İdea çerçevesinde yaptıklarını bir bir sıralayalım :


1. Bağımsız Yunanistan'ın Türk toprakları üzerinde kurulması ve Yunanistan'ın kuruluş tarihinden itibaren topraklarını Türklerin aleyhine üç misli genişletmesi,

2. Balkan Savaşı ve sonrasında Yunanistan'ın kazandığı topraklar,

3. Girit İsyanı ve Girit'in Yunanistan'a katılması,

4. Batı Trakya ve On İki Adaların Yunanistan'a geçmesi,

5. Türkiye'nin 15 Mayıs 1919'da Yunanistan tarafından işgali,ki yaklaşık 3,5 yıl süren bu işgal; Allah'ın yardımı ve Mustafa Kemal gibi bir önderin varlığı ile sona erdirilmiştir.



6. Kıbrıs'ın 1974 yılında Enosis planı dahilinde Türklerden arındırılmış bir şekilde Yunanistan'a bağlanmak istenmesi,

7. Yunanistan karasularının 12 mile çıkartılmak suretiyle Türkiye toprakları üzerinde hakimiyet iddiaları,

8. Patrikhanenin Ayasofya Camiini kiliseye döndürme çabaları,

9. Doğu ve Orta Karadeniz'de Pontus Rum Devleti kurma hayali ve daha niceleri...

Bunlar yalan mı ???

Meseleye Türk Milleti tarafından bakılınca inanılmaz büyük toprak kayıpları,zulümler,katliamlar ve soykırımlar var.

Bu süreçte kazanılan tek şey,şehit kanları ile sulanan KKTC toprakları ve kurtarılan Kıbrıs Türkleri...Şimdide onları satmaya çalışan, patrikhane ve arkasındaki ABD,AB,İsrail yanlısı iç düşmanlar siyaset ve medya sahnesinde arz-ı endam ediyorlar.

İstanbul'un fethi ile kendisine ve inancına kol kanat gerdiğimiz patrikhanenin bize yaptıkları mualesef bunlar.

Çoğunlukla arkadan vurmak ancak bizi en zayıf gördüğünde de 15 Mayıs 1919'da başlayan Yunan işgali gibi uygulamalara başvurmak.

Bu arada biz ne yapmışız;Atatürk'ün Türk Milletine ve devletine karşı fesat ve ihanet yuvası olarak nitelediği Patrikhane'nin,Mora isyanında müslüman Türklerin kılıçtan geçirilmesini teşvik ettiği için dönemin patriği Gregorios'u asmışız.

Bu Gregorios;aynı zamanda Rus Çarına Türkleri içinden yıkmak için mektup yazan patrik.

Şimdi bu Patrikhane Türk Milleti adına sonuçları aleyhimize olan bir çok dümen çevirecek biz de her zaman olduğu gibi aval aval seyredeceğiz. Öyle mi?Öyleyse yazıklar olsun bize...

Ruhban Okulu'nun açılması izah ettiğimiz bu sebeblerle hukuki olduğu kadar siyasi sonuçlarda içermektedir.

Her ne kadar Barthalomeos en büyük rakibi Rus Patriği Kiril'i karşılarken “ hükümetimiz bu konuyu da çözmeye kararlıdır...” dese de ; Türkiye'de Hiçbir siyasi iktidarın, milletin ve devletin bekasını ilgilendiren bu konuda, ulusal ve uluslar arası hukuk kurallarını ve Lozan Anlaşmasını bir kenara iterek karar verme hakkı ve gücü yoktur.

Tarihe bakınca; verilmiş yanlış kararların Türk Milletine ve devletine kaybettirdikleri ortada iken alınacak yeni kararların milli mutabakata dayandırılması bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.

Ruhban Okulunun sadece teolojik eğitim vererek din adamı yetiştiren bir okul olmadığı mezunlarının yaptığı işlerden bellidir.Bu mezunlar daima Türk Milleti aleyhine çalışmıştır.

Ayrıca bu okula hukuken açılma izni verilmesi halinde, ABD-AB ve İsrail'le işbirliğine girişmiş ve İslam'ı kullanan iç düşmanların benzer okullar açma taleplerinin önümüze gelip gelmeyeceği iyi sorgulanmalıdır.

Bir Balkan Türk'ü olarak ecdadımın başına gelenlerden dolayı Patrikhane'nin rolünü ortaya koymanın kaçılmaz bir görev olduğunu düşünüyor ve bunları Türk Milletinin her ferdi ile paylaşmak istiyorum.

Yoksa Batı Trakya Türkleri'ne, Rodos ve İstanköy'deki Türklere, Kıbrıs Türkleri'ne olan görevimizi yapmamış oluruz.Biliyorsunuz insanlar unutulunca ölürler...




ÖZCAN PEHLİVANOĞLU
www.trakyanethaber.com
o.pehlivanoglu@superonline.com

Yazarın notu: Bu satırları yazdığımız esnada Irak Türkmen Cephesinin Ankara Temsilcisi Sadun Köprülü planlı saldırılar sonucu son bir ayda 437 Irak Türkünün şehit edildiğini açıkladı.Hemen ardından Çin'in zulmü altında inleyen Doğu Türkistan'dan 150 Uygur Türkünün Çinliler tarafından şehit edildiği ve yüzlerce yaralının olduğu haberleri ajanslara düştü.Bunlar bir tesadüf mü? Yoksa Türkler bulundukları her topraktan tıpkı Balkanlarda olduğu gibi sürülmeye mi çalışılıyor? Ülkemizin satılık mankurtları , liboş entellektüelleri ve patrikhanenin adamları her zaman olduğu gibi bu olaylar karşısında sus pus...Sahiplerinden gelecek emirleri bekliyorlar.Durumu sizin temiz vicdanlarınıza ve sağduyunuza bırakıyorum....


8 Temmuz 2009 Çarşamba

DOĞU TÜRKİSTAN'A DAİR BİR KAÇ Sayfa - Satır...(*)








(*) YILDIRIM, Uğur. Direnen Bir Devletin Öyküsü Misliyle Mukabele, Truva Yayınları, İstanbul, 2007, 249-251.

7 Temmuz 2009 Salı

DURMAK YOK YOLA DEVAMMMMMMMMMM...



FILISTIN'DEKILER MUSLUMAN, IRAK'TAKILER GAVURRR (!)

FILISTIN'DEKILER MUSLUMAN, BATI TRAKYA'DAKILER GAVURRR (!)

FILISTIN'DEKILER MUSLUMAN, DOGU TURKISTAN'DAKILER GAVURRR (!)

SAADET'CILER, SIZ NERLERDESINIZZZ ???

HAAA... BAKIN, HABERINIZ VAR MI,

GELIBOLU'YU DA SATIYORLARMIŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ...

DURMAK YOK YOLA DEVAMMMMMMMMMM...





6 Temmuz 2009 Pazartesi

ÇİN KATLİAMI

Basın Açıklaması

Avşar: Çin'in yaptığı soykırımdır

Bağımsız Doğu Türkistanlılar Birliği Genel Başkanı Abdülmecit Avşar, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki olaylara ilişkin olarak, ''Çin polis ve askerlerinin yaptıkları bir soykırımdır'' dedi.
Avşar, yaptığı yazılı açıklamada, olayların öncesine ve ülkede yaşananlara çok iyi bakılması gerektiğini belirterek, ''Çin'in yaptığının bir milleti ortadan kaldırma hareketinin devamı'' olduğunu savundu.

Çin'in 1949'dan bugüne dek sistemli bir şekilde asimilasyon projesi uyguladığını öne süren Avşar, şunları kaydetti:

''Onlarca yıldır Doğu Türkistanlı Türkler, kızlı erkekli zorla Çin'in iç bölgelerine gönderilerek çalıştırılmaktadır. Kızlar Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanmakta, evlenmek istemeyenler işkence görmektedir. 26 Haziranda Guang Dong eyaletinin Şao Güan şehrinde zorla çalıştırılmaya götürülen yüzlerce Türk'e sopa ve demirle saldıran binlerce Çinli'nin 2 Türk'ü öldürmeleri, yüz kadarını yaralamalarını protesto etmek için Ürümçi'de toplanan çoğu üniversite öğrencisi gençlerin oluşturduğu gruba, Çin güçleri silahla karşılık vermiştir. Yüzden fazla insanı öldüren Çinli yetkililerin olayı daha da büyütüp bir katliama doğru gittikleri haberleri gelmektedir. Yaşanan hadiseler, Gazze'ye bile rahmet okutacak şekle gelmiş durumdadır. Amaç, Uygur Türklerinin üniversiteli gençlerini yok etmektir. Çin polisi ve askerinin yaptıkları bir soykırımdır.''

Avşar, yaşanan insanlık dışı olaylara karşı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde dönem başkanı olan Türkiye başta olmak üzere insan haklarını savunan tüm devlet ve kurumların bir an önce harekete geçmesini istedi, BM ve diğer kurumların bölgeye gözlemci göndermeleri gerektiğini belirtti.AA

Bağımsız Doğu Türkistanlılar

Birliği Genel Başkanı
Abdülmecit Avşar

ŞAŞIRTAN GELİŞMELER -2-

BTC

NABUKO


Bundan yaklaşık bir yıl önce " Şaşırtan Mutabakatlar " isimli bir yazı bu blog ta yer almıştı . Yazıyı bloga koyduktan sadece bir iki gün sonra Rusya - Gürcistan arasında sıcak çatışmalar başlamış, yazıda anlatılmaya çalışılan kurulmakta olan yeni uluslararası güç dengeleri biraz daha netleşmişti.

Anlaşılan o ki adına "Küresel Elit" mi dersiniz " Gizli Dünya Hükümeti " mi dersiniz , her ne ise yaşadığımız dünyayı o meşhur MATRİX filminde ki bilgisayar programı gibi yöneten gücün, süreç içinde olgunlaştırdığı dengeleri görünür kılmak için yaptığı sıcak gelişmeler genellikle yaz aylarına tesadüf etmektedir.

Zira gecen yaz olduğu gibi bu yaz da yeni sıcak gelişmelerin bizi beklediği izlenimi veren bir dizi gelişme gerçekleşmektedir.

Her zaman aynı olmasada , genellikle büyük gücün geniş katılımlı toplantısı olan BİLDERBERG organizasyonunu takip eden bir kaç aya sığan bu sıcak gelişmeler daha sonra yaşanacak sindirme özümseme ve bir sonraki süreci olgunlaştıracak yumuşak geçişlere yerini bırakıyor gibi bir izlenim vermektedir.

Olgunlaştırma sürecinde yapılan pek çok adımları tek tek saymadan son bir kaç günde olanlara sırayla bakmakla yetinelim.


-1-
Peres Azerbaycan'da

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, resmi temaslarda bulunmak üzere Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye geldi.
Peres'i Haydar Aliyev Havalimanı'nda Başbakan Yardımcısı Yakup Eyyübov ve diğer yetkililer resmi törenle karşıladı.
Yerel televizyon kanalı ANS, Peres'in Azerbaycanda iki gün kalacağını, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Başbakan Artur Rasizade ile görüşeceğini bildirdi.
İsrail Cumhurbaşkanı, Azerbaycanda bulunduğu süre içinde Azerbaycan-İsrail iş forumuna da katılacak.
Peres, Azerbaycan'daki temaslarının ardından Kazakistan'a gidecek.

Tarih: 28 Haziran 2009 Pazar, 14:51

-2-




Moskova- Rus İtar-Tass ajansı, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev ile bugün Bakü'ye giden Gazprom Başkanı Aleksiy Miller'ın, SOCAR Başkanı Rovnag Abdullayev ile söz konusu anlaşmayı Medvedev ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in hazır bulunduğu törende imzaladığını duyurdu.

Miller geçen hafta sonu Moskova'da düzenlediği basın toplantısında, Medvedev'in ziyareti sırasında Azerbaycan ile Azeri gazının alımıyla ilgili anlaşmayı imzalamayı ümit ettiklerini belirterek, ''Gazprom Azeri gazını 1 Ocak 2010'dan itibaren satın alabilir'' ifadelerini kullanmıştı.

Rusya'nın önerisinin Azeri gazını satın almak isteyen rakiplerinden daha avantajlı olduğunu belirten Miller, şu andaki gaz miktarının az olduğunu ancak bu miktarın ileride yükseltilebileceğini kaydetmişti.

29 Haziran 2009


-3-






Yunanistan, 50'den fazla ülkenin katılımıyla başlayacak olan AGİT "Korfu süreci"nin, 21. yüzyılda Avrupa'nın yeni güvenlik çerçevesini şekillendireceğine inanıyor. ABD, mevcut durumun yeterli olduğu gerekçesiyle bu yaklaşıma mesafeli duruş sergiliyor. Ancak ABD yönetiminin Avrupa'yla ilişkilerden sorumlu Dışişleri Bakan yardımcısı Filip Gordon, "sürecin gündemde tutulan güvenlik konularında yapısal bir diyalog sürecinin açılmasına katkı sağlayacağını" belirtmişti. Toplantılarda Washington'un problemli addettiği meselerde kendi önerilerini dile getirmesi, diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un da kendi görüşlerini ifade etmesi bekleniyor.

Atina'nın AGİT çerçevesinde hazırlayıp üye ülkelere dağıttığı "Problemler belgesi"nde, AGİT'in Rusya'nın endişelerini dikkate almaları gereğini dile getiriyor. Belgede NATO ve AB'nin krumsal önemine dikkat çekiliyor. Yunan diplomatik kaynaklara göre, AGİT toplantılarında daha çok Rusya'yı ilgilendiren silahlanmayı kontrol altına almayı içeren "sert güvenlik"le mücadele önlemleri ve insan hakları, demokratikleşme ve çevre gibi konuları içeren "yumuşak güvenlik" meseleleri masaya yatırılacak. Rusların, askeri güvenliğin konuşulmaması halinde sonraki adımlar için gerekli güven temelinin oluşturulamayacağını ileri sürmesi bekleniyor. Ancak buna diğer üyelerin itiraz etmesi bekeleniyor.

-4-


Bakoyanni Bakü'de


Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye geldi.
ANS televizyonunun haberine göre, Bakü'de muhalefet ve iktidar temsilcileriyle görüşme yapan Dora Bakoyanni'nin, yarın da Milli Meclis Başkanı Oktay Esedov, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov, Yukarı Karabağ'ın Azerbaycan topluluğu rehberi Bayram Seferov'la görüşmesi bekleniyor.Görüşmelerden sonra Bakoyanni, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından kabul edilecek.Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, Azerbaycan'daki temaslarından sonra Ermenistan'a geçecek.

01.07.2009

-5-


Bakan Davutoğlu Rusya'ya gitti


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Rusya-Azerbaycan yakınlaşmasından" Türkiye'nin rahatsız olmadığını belirterek, Türkiye'nin enerji başta olmak üzere bölgede her alanda işbirliğinin gelişmesinden memnuniyet duyduğunu söyledi.


Davutoğlu, Moskova ve Bükreş'i kapsayan ziyaretleri için Ankara'dan ayrılmadan önce Esenboğa Havalimanında basın toplantısı düzenledi.
Bir gazetecinin, "Rusya ile Azerbaycan arasında imzalanan enerji işbirliği anlaşmasına Türkiye'nin nasıl baktığı ve Türkiye'nin Rusya-Azerbaycan yakınlaşmasından rahatsız olup olmadığı" sorusu üzerine, Davutoğlu şunları kaydetti:


"Bir rahatsızlık söz konusu değil. Biz komşu ülkeler arasındaki hiçbir ikili ilişkiyi, Türkiye'yi rahatsız edici bir unsur olarak görmeyiz. Aksine, komşularımız arasında ilişkiler yoğunlaştıkça, bölgesel barışı sağlama dışında, ortak çıkar alanlarının da genişleyeceğini düşünüyoruz."
Türkiye ile Rusya'nın enerji yaklaşımlarının birbirine alternatif olmadığını vurgulayan Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın enerji konusunda görüşmelerde bulunmak üzere Moskova'da bulunduğunu anımsattı.
Davutoğlu, Türkiye'nin enerji başta olmak üzere her alanda bölgedeki işbirliğinin gelişmesinden memnuniyet duyduğunu kaydederek,

"Bunu da herhangi bir ilişki alternatifi olarak değerlendirmiyoruz. Bizim Azerbaycan'la ilişkilerimiz son derece köklüdür. Bu ilişkiler, herhangi bir başka ülkeyle olan ilişkilere alternatif değildir. Bölgedeki bütün bu gelişmeleri, hem Rusya ile hem Azerbaycan'la ayrıca gerektiğinde ortak olarak da her an konuşmaya, tartışmaya Türkiye hazırdır" diye konuştu.

01 Temmuz 2009

-6-

Rus Patrik Batholomeos’la görüştü


Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile bir araya geldi

İSTANBUL - Fener Rum Patrikhanesi'ne gelişinde yetkililerce karşılanan ve çanlar çalınan Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill'e, Özel Fener Rum Lisesi'nden çocuklar çiçek verdi.
Kirill, daha sonra Aya Yorgi Kilisesi'ndeki karşılama ayinine katılarak, ''Şükran Duası''nı yönetti. Kilise çıkışında, cemaatten bazı kişiler Kirill'i alkışlayarak elini öptü.
Daha sonra Bartholomeos ile Kirill bir araya geldiler. Bartholomeos, burada yaptığı karşılama konuşmasında, ''Patrikhaneyi ve ana kiliseyi ziyaretiniz bizim için büyük sevinç ve derin duygular vesilesidir. Sizlerin aramızda bulunmanız kutsal Rus Kilisesi'nin birlik, beraberlik ve kardeşlik mesajını getirmeniz manasına gelir'' dedi.


04 Temmuz. 2009 Cumartesi

-7-


Hristofyas, Ermenistan'a gidecek


Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas'ın, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın daveti üzerine Ermenistan'a gideceği bildirildi.
Ermenistan'ın Tert gazetesinde yer alan haberde, Hristofyas'ın 6 Temmuz'da başlayacak Erivan ziyaretinin iki gün devam edeceği belirtildi. Rum kesimi liderine Erivan ziyaretinde eşi Elsi Hristofyas'ın da eşlik edecek.
Hristofyas, Erivan temasları çerçevesinde Ermeni lider Sarkisyan ve Başbakan Tigran ile görüşmelerde bulunacak.

-8-

06/07/2009 13:27

ABD Başkanı Barack Obama ile Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev Kremlin'de bir araya geldi.

Liderlerin görüşmesine dışişleri bakanlığı yetkilileri ve devlet başkanı yardımcıları katıldı. Dar dairede başlayan görüşmelerin ardından heyetler arası görüşmelere geçilecek.
Genişletilmiş görüşmelere Rusya tarafından Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, başkan yardımcısı İgor Şuvalov, Kremlin ekonomi danışmanı Arkadi Dvorkoviç, Ekonomi Bakanı Elvira Nabuillina ve Savunma Bakanı Anatoli Serdyukov katılacak.


TSİ ile 17:00'da anlaşmaların parafe edilmesi bekleniyor. Nükleer silahlarda indirim çerçeve anlaşması ve Afganistan'a askeri malzeme sevkiyatı konusunda uzlaşı sağlandığı kaydediliyor. İmza töreninin ardından Medvedev ve Obama ortak bir basın toplantısı düzenleyecek.

İki lider eşleri Svetlena ve Michelle ile birlikte Moskova'nın dışında bulunan devlet rezidansı Mein-Dorf'da akşam yemeğinde bir araya gelecek.

SON OLARAK


Aliyev: "Karabağ için savaşa da hazırız"


Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ülkesinin toprak bütünlüğünün sağlanması için her an askeri güce başvurmaya hazır olduklarını ve böyle bir durumda uluslararası hukuk ve kararların Azerbaycan'ın yanında olacağını söyledi, "Karabağ için savaşa da hazırız" dedi.

Aliyev, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri'nin kuruluşunun 91'nci yıldönümünde konuştu.

Aliyev, "Azerbaycan savaş halinde yaşamaya devam ediyor. Bunun için ordumuzu mükemmel savaş yeteneğinde tutmak devletin ilk vazifesidir" ifadesini kullandı.

Aliyev, savaşın sadece ilk perdesinin geride bırakıldığını, her an sıcak gelişmelere hazır olduklarını kaydetti.

Yunanistan'da yapılan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı zirvesine katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Ermeni Dışişleri Bakanı Edward Nalbatyan ile görüşebileceği belirtiliyor.

Nalbantyan'ın, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in açıklamasının ardından Davutoğlu ile görüşmek istediği gelen kulis bilgileri arasında.

SONUÇ

Tüm bu son haftadaki ziyaretlerden benim anladığım bölgemiz de özellikle Kafkasya da yeni dengelere doğru yol almaktayız.Pek çok alternatiften en kuvvetlisi olduğunu düşündüğüm ihtimal Azerbaycan'ın Karabağı kendi askeri gücü ile geri almak için sıcak çatışmaya girmesi.

Arzeri askeri hareketliğinin ne durumda olduğu bilgisine her türlü yoldan sahip bulunan tüm bu görüşmeler, ziyaretler trafiğinin tarafları gelişmeleri yönledirmeye ve kendi çıkarlarına göre taraf tutmaya çalışıyorlar.

Yeni dengeler de İran'ın tavrıda tabii ki çok çok önemli. Bu ise bize Humeyninin Başbakanı islam devriminin kurucu kadrosunun önemli ismi ve bir AZERİ olan MUSAVİ ye seçimlerde yönetimin neden verilmediğini daha yi anlatıyor sanırım.

Rusya -Azerbaycan, Rusya - İran ve Rusya - Ermenistan ilişkileri yeniden tanımlanmaya zorlanırken BATI nın ( ABD ve AB ) bu konuda takınacağı tavır ziyaretlerde ki söylemler ve cesaretlendirmelere ne kadar uyumlu olacak hep birlikte izleyip göreceğiz.

Türkiye nin " kerameti kendinden menkul " yönetimi acaba bu yeni ve çok çok sıcak durumlara nasıl reaksiyon verecek , göreceğiz ...


3 Temmuz 2009 Cuma

GÜNCEL OLAYLAR VE MARİA ANTİONETTE‏


AŞAĞIDA ANLATILAN OLAY, [ YUKARIDA VURGULANAN HUSUSLARI İÇEREN ] ALTTA KAPAK RESMİ BULUNAN KİTABDA YAZMAKTADIR.



Sayfa:267

“Lanze” isimli bir “Evanjelist rahip” ve “İlluminatis”, Temmuz-1875’de İlluminati görevlisi olarak (kurye) SİLEZYA’ya giderken yolda yıldırım düşmesi sonucu ölmüşdü.



Tarikatın talimatlarının üzerinde bulunmasıyla,bütün entirka planları “BAYERA Hükümeti”nin eline geçmiş oldu.Bunun üzerine İlluminati mensupları “Zwack” ve Bassus”un evlerine ani baskınlar düzenleyerek diğer belgeler ve deliller de ele geçirildi.
Sayfa:289 (ve devamı)

BAVYERA Hükümetı’nin ele geçirdiği belgelerde “DÜNYA DEVRİMCİ HAREKETİ” ne ait başka delillerde bulundu.

Bunun üzerine BAVYERA Hükümeti FRANSA-İNGİLTERE-POLONYA-AVUSTURYA-RUSYA’ya devrimin uluslar arası doğası konusunda uyarıda bulundu,fakat bütün uyarılara rağmen bu “şeytanî fesat” hareketi durdurulamadı.

Çünkü “dünya İhtilal Hareketi”nin arkasında ki insanlar,seçilen hükümetlerden çok daha güçlüydü.1785 yılında Bavyera Hükümeti’nin diğer ülke hükümetlerine verdiği bilgiler,onları harekete geçirmeye yetmemişdi.Fransa Kraliçesi Marie Antoniette’nin kızkardeşi,bir mektup yazarak,ONU DEVRİMCİ BİR KOMPLOYA KARŞI UYARMIŞDI.Kızkardeşi uluslar arası bankerlerin ve bir kısım masonların ortak bir devrim hazırladığını,bu sebepten ‘hayatının tehlike’de olduğunu yazıyordu.

Marie Antionette (1755-1793) Avusturya İmparatoru 1nci Francis’in kızıydı. ve “Fransa Kralı XVIncı Louis” ile evlenmişdi.M.Antionette,kız kardeşinin yazdığı “İlluminati Komplosu”uyarılarına hiç inanmamışdı.Kızkardeşinin uyarı mektuplarının devam etmesi üzerine,cevabî mektubunda şöyle yazıyordu:

“Fransa söz konusu olduğunda masonların rolünü çok abartıyorsun.Onlar Fransa’da Avrupa’nın diğer ülkelerine nazaran çok daha önemsizdirler.” TARİH (ekleme:kutup yıldızı gibidir.) M.Antionette’nin kız kardeşini haklı çıkarmışdı.


M.ANTİONETTE'NİN GİYOTİNİ



Weishaupt ve Mendelsshon , M.Antionette’i karalamak için “ELMAS GERDANLIK” hikayesini uydurmuşlardı.O zamanlar Fransa’nın malî durumu çok bozuktu ve Fransa Hükümeti Uluslar arası Para Baronlarından ek kredi dilenmekteydi.

Büyük fesatcıların gizli ajanı sarayın kuyumcusuna –Kraliçenin arzusu arzusu imiş gibi- elmas bir gerdanlık sipriş verdi.Bu gerdanlık o günkü fiatı ile çeyrek milyon“livre” (yaklaşık 1,5 kilo saf altın olabilir.)idi ve tabii,Kraliçe adına sipariş verilmişdi.Saray kuyumcusu ‘Elmas Gerdanlığı” Kraliçeye getirince ,Kraliçe onu derhal iade etti ve gerdanlık ile ilgili hiçbir para ödemediğini bildirdi.Kraliçenin bütün iyi niyetine rağmen,gerdanlık ile ilgili söylentiler,komplocuların istediği şekilde gelişiyordu.




Balsamo’nun propoganda makinası yoğun bir biçimde çalışmaya başladı.Bunun sonucunda ,M.Antionette yoğun bir eleştiri bombardımanına maruz kaldı.Bir anda Kraliçe’nin şeref ve itibarı zedelenmiş,karakterine leke sürülmüşdü.Bu işlem tamamlndıktan sonra ,Balsamo’nun yayın organları binlerce hatta onbinlerce broşür basıp dağıtarak, ‘Kraliçe’nin gizli bir aşığı olduğunu,gerdanlığı da bu şahsın gönderdiği yalanını yaymaya başladılar.Fakat Kraliçeyi hedef alan yalan ve iftira kampanyası bununla sona ermemişdi.





Fesatcılar,”Kardinal Prens de ROHAN’a" kraliçenin imzasını taklit ederek
bir mektup gönderdiler.

Mektupta “gece yarısı ‘PALARİS ROYAL’ de buluşalım ve ‘Elmas Gerdanlık Meselesini görüşelim.” diye yazıyordu.Gece yarısı,Kraliçe yerine ‘Palaris Royal’den bir fahişe gelerek Kardinal’e kendini Kraliçe olarak tanıtmışdı.

Bu olay ertesi gün gazeteler ve broşürlere hemen yansıdı.Böylece kilise ve devlet’in en yüksek makamlarına ulaşmış iki insanın şahsında,hem kilise,hem de devlet yıpratılmış oldu.


Fransa Hükümeti,devamlı savaşlar dolayısı ile faizle yeniden borç para bulmak mecburiyetinde kalmışdı.Aslında bu savaşlarıçıkaranlar da borç veren ‘Uluslar arası Fesatcılar’dan başkası değildi….Fransa Hükümeti ile bankerler arasında yapılan anlaşma gereğince ,”Jacques M.Necker” adlı bir kişinin ‘Fransız Kraliyet Konseyine’ “FİNANSAL MESELELER BAKANI-Maliye Bakanı- olarak atanması şartı vardı.
(Ekleme:Bize birini veya birilerini hatırlatıyor mu?)
Yahudi maliyeciler bu maliye sihirbazının Fransa’nın maddi meselelerini çözeceğini idda ediyorlardı.Maliyecilerin gösterdiği “KURTARICI” M.Necker sayesinde Fransa’nın borçları azalmak şöyle dursun,dört yılda korkunç bir şekilde artarak 170.000.000 Sterling’e çıkmışdı.

Palaris Royal,

( ŞİMDİ Beçika sınırları içinde ve Brüksel’dedir. )

Kraliyet sarayı olup,o günlerde gene gizli güçlerin bu sarayı düşürdükleri durum hakkında EK bilgi-(sf.288):

1780 li yıllarda XVI . Louis’in kuzeni olan Orleans dükü ; illuminatinin en üstünde olan 13’lerin bir altındaki 33’ler de faal üye olan “Marki Mirabeau” tarafından Fransa’daki ‘mavi’ veya ‘ulusal’ denilen Masonluğa sokmaya muaffak olmuşdu. DÜK’ün borçları bir hayli kabarıktı ve 1780 yılındaki borcu 800.000 livre idi. Tefeciler ona finansal yardım teklifinde bulundular.DÜK boçların karşılık,”PALARİS ROYAL-Kraliyet Sarayı- diye adlandırılan evi de dahil olmak üzere bir çok mülkünü ipotek etti.Böylece DÜK ; tamamen yahudi bankerlerin avucuna düşmüş bulunuyordu.Fransız devrimini yöneten gizli güçler,”Choderlos de Lacros”u başta ‘polaris Royal’ olmak üzere, DÜK’ün mülklerini yönetmekle görevlendirdiler.”De Lacros” bir İspanyol yahudisiydi.Lacros,’Palaris Royali’ zamanının en kötü ününe sahip evine çevirdi.Burda her çeşit şehevi eğlence,ahlaksızlık ve utanmaz şovlar,müstehcen resim galarileri,pornografik kitablar ve cinsel sapıklığı en hayvanî şekillerde ortaya döken sergiler bulunuyordu.Ayrıca erkekler ve kadınlar için en hayasızca sefahat âlemleri de düzenleniyordu.Böylece ‘Polaris Royal’ Fransız dinî inançlarının ve hlakının sistematik olarak çökertildiği ve yok edildiği bir yer haline geldi.Bütün bu yapılanlar “En iyi devrimci,ahlâk kurallarını hiç uymayndır.” Düsturunun kaynaklandığı “Jakops Frank”ın kqabalistik teorisine dayanıyordu.Laclos ve Balsamo’nun şantaj ağına düşen erkek ve kadınlar,onların istediklerini yapmak mecburiyetinde kalıyorlardı. Bu şekilde Orléans DÜK’ünün mülkleri ‘Devrimci Poltika Merkezleri’ haline geldi.sağlayanlar arasında “ROBESPİERRE,DANTON,MARAT’da vardı.Jakoben Konvanında kararlaştırıldığı gibi,hapishane ve tımarhane kaçkınları sokaklara salınarak,”TERÖR DÖNEMİ” için uygun bir psikolojik ortam yaratıldı.

BU ALTTAKİ PARAĞRAFDAHA DİKKATLİ OKUMAMIZDA FAYDA VAR GİBİ….GİBİ….GİBİ….!!!!!

Bu konvan’da ayrıca “TASFİYE EDİLECEK” yani bir şekilde öldürülecek onlara göre gericilerin listesi de hazırlanmışdı.Caniler ve deliler,sokaklarda katliamlar ve tecavüzlerle halkı dehşete düşürürken KOMÜN’ün(Paris Kominitesin’de Jakobenlerin “SANHEDRİN’i pezevengi Manuel’in yönetiminde örgütlenen yer altı unsurları,bütün önemli siyasetcileri,önde gelen din adamları,KRALA SADIK SUBAYLARI tutuklamaya hazırlanıyordu.Devrimin başlaması ile birlikte Jakobenler kontrolü ele geçirdiler.

ORLéANS DÜKÜ ‘nü ; kuzeni Kral XVI ncı LOUİS’in öldürülmesi lehine oy kulanmasını sağlayarak, onu kendi amaçları için kullandılar.DÜK meşru bir MONARŞİ’nin kurulacağını sanıyordu ama Jakobenlerin gündeminde başka talimatlar vardı.Kralın idamı için oyunu kullandıktan sonra ,’devrimin arkasındaki gizli güç’ onun da “tasfiye edilmesi”ni emretti.DÜK, yoğun bir karalama ve iftira kampanyasının ardından,inanılmaz kısa bir zaman içinde kellesini giyotine kaptırdı.

(Bu yazının başında adından bahsedilen) “Marki Mirabeau” bu korkunç intikam aletinin çalışmasından çok huzursuz olmuştu.O karal’a karşı şiddet uygulanmasına karşıydı.Şahsî inanışına göre ,devrimin amacı XVI ncı LUİS’in yetkilerinin kısıtlamak olmalıydı.(Bu arada kendiside Kral’ın baş danışmanı olmayı düşünüyordu.) Efendilerinin Kral’ı öldürmeye karar verdiklerini öğrenince,XVI.Louis’i sadık generalerinin korumasında PARİS dışına kaçırmaya kalkıştı.Fakat bu da onun sonu oldu.Çünkü,Jakobenler kaçış planını öğrenmişleridi.Mirabeau’yu halkın önünde idam etmeye cesaret edemeyen yönetim,onu “ZEHİRLİYEREK” öldürttü ve ölümüne intihar süsü verdirdi.

İlluminati’nin ‘TERÖR YÖNETİMİ’nin başında “bedenleşmiş şeytan” denebilecek iki şahıs yer alıyordu;



DANTON ve ROBESPİERRE.


Bu ikili yollarına çıkan bütün insanları göz kırpmadan ölüme gönderdiler.Fakat görevleri tamamlanınca ,bu iki cellat da giyotinden kurtulamadılar.Bunlar Fransız İhtilalini yöneten İlluminatinin onüç direktörü tarafından kullanılan ”alet” lerdi.Fransız Devriminden sonra,bankerler NAPOLYON’u “alet” olarak kullandılar ve Avrupa’daki kralıkları yıkmak için ,”NAPOLYON SAVAŞLARI”nı organize ettiler.



YUKARDAKİ KİTABDAN YAPILAN ALINTININ BENZERİ ALTTA KAPAK RESMİ BULUNAN KİTABTA DA KONU EDİLMİŞDİR.




TARİHCİ TARİHCİ dostumuza teşekkürlerimizle ,

Falloş, folloş, fallafoş yada follofoş nedir?



Falloş, folloş, fallafoş yada follofoş nedir?

"çok ve horca kullanılmaktan esnek, yaylı vb. düzenekleri işlevini yitirmiş olan alet" anlamını kazanmıştır. Günümüzde yalama ile nerdeyse eşdeğer olarak kullanılan bir kelimedir.


(iflev, 22.03.2008 20:04)



ANLATABİLDİK Mİ?