7 Ekim 2008 Salı

BAYRAM




Selam selam,

Bu yazıyı "blogspota asalım mı asmayalım mı?" diye çok düşündük aslında...

Bu yazının ana temasını kısaca "bu bayramın bize öğrettikleri" şeklinde açıklayabiliriz...

Öncelikle adettendir; geçmiş bayramınız kutlu olsun, ne kadar olacaksa...

Velhasıl kelam, yazmaya devam: Bu bayram bize ne öğretti?

  • İlk gün camiden gelip tvyi açtığımızda, yaşlıların tvlerde de bayramda hatırlandığını,
  • Aynı gün, yani bir bayram günü, küçücük bir beldenin nasıl provake-tahriklere getirilebileceğini,
  • Ertesi gün, -bir iki yer dışında- herkesin "Muavenet"i unutt(urd)uğunu (Her ne kadar iddalara göre olay sonrası bir grup Türk askeri, Istıranca'da beraber tatbikat yaptıkları Abd askerlerini esir alıp, silahsız, dimdızlak bırakmış idiysede),
  • Aslında ilk günden itibaren, -her geçen yıl, her şeyde olduğu gibi- bu bayramda eksi yönde bir değişim hissettiğimizi (Sizce bunun nedeni küresel cart curtlar olabilir mi?),
  • Sadece bayram boyunca değil, tüm hafta boyunca küresel küresel krizin (Oysa sayıları bir elin parmaklarını geçmesede bazı isimler kaç senedir uyarıyorlardı ama? Buna ek olarak dünyada bir iki aileye ait bankalar var.Diğerleri batarken, bunlar kâra geçiyor, batanları tek tek üç otuza topluyor... İlginç),
  • Duble yollar yapmanın içimizdeki trafik canavarını durdurmaya yetmediğini; demir ve denizyollarını canlandırmanın gerektiğini (Gerçi hemen bir-iki hafta öncesindeki "Mavi Tren" ve "Hayat N" kazaları arada kaynadı ama?)
öğrenmiş bulunuyoruz... Tek kalem öğrendiğimiz bazı başlıklar bunlar...


En başta "yazıp-yazmama" ikilemimiz aslında "Aktütün"den dolayıydı!...
Çünkü "Muavenet"in yıldönümü ertesi "Aktütün" bizlere;

  • "Uzun soluklu bir mücadele" laflarına artık karnımızın doyduğunu (Hatırlarsınız birileri bir yıl kadar önce "sözün bittiği yerdeyiz" demişti),
  • İki yazı önce blogspota astığımız "Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya"nın kurucularından sayılan Snelman'ın tarifini yaptığı ve günümüz Türkiyesi'nde reankarne olan bazı "kendinden menkul yaratık"ların "Peygamber Ocağı"na b.k atmak için pusuda beklediğini,
  • Liyakat sahibi şahsiyetlerin "bu iş siyasa işi, terörün kaynaklarını kes" demesine rağmen kulağının ardına yatanlara şahit olduğumuzu (Aklımıza takılan bir soru var. Bir ülkede niçin -200-lük banknot basılır?),
  • Dönen parasının yarısının kayıt dışı olduğunun sokaktaki çocuklarca da bilindiği bir ülkede "terör nasıl bitirilir?" sorumuza yine kendimizin muattap olduğumuzu,
  • Ayrıca Türk Milletinin bölünmezliğinin kağıt üzerinde kalmadığını öğretti.

Ha, bu arada Abd halen bize istihbarat sağlıyormuş!...
Aklımıza Voltaire'in İstanbul'un düşmesiyle ilgili


"Şimdi oraya Türkler saldırırken, imdada hiç kimse yetişmedi. Doğrusunu isterseniz, İstanbul düşmeliydi ve düştü; çünkü dış yardımla tutunmak isteyen her kurum, çökmeye mahkumdur"

cümleleri geliverdi her nedense(?)...



ŞEHİTLERİMİZE ALLAH'TAN RAHMET,

GAZİLERİMİZE ACİL ŞİFALAR...