25 Aralık 2009 Cuma

İŞSİZLİK Nedir?!




23 yaşında umutların en çok, hayallerin en yoğun olduğu ve daha hayatın başında, en güzel yıllarında insanı içinden çıkılmaz bir hal ve ruh halinde bırakıp, sizi hayatın oyun alanı dışına atan kabullenmesi en kolay ama en kötü olay.


Yaşadığınız stres dolu günler uzadıkça, kırdığınız kalp sayısı da o kadar artıyor.


Artık insanları anlamamaya, derdinizi anlatamamaya başlıyorsun ya da öyle hissediyorsun.


İçinden sövüyorsun ama yine sen duyuyorsun.


Aylardır görmediğin, zamanında saatleri su gibi harcadığın dostların ile buluşmalar eskisi kadar eğlenceli geçmemeye başlıyor.


Küçük ayrıntılardan zevk alan dostları anlayamıyor, onları tanıdığından şüphe etmeye başlıyorsun.


İçinden onlara sövüyorsun, onları yine anlamıyorsun.


Her gün ziyaret ettiğin siteler sırasıyla yenibiriş, kariyer ve secret cv oluyor.


Sabah akşam başvurulan iş ilanlarının alınan eğitim ile paralellik taşısın istiyorsun ama krizi de bahane eden patronlar yüzünden ne iş olsa yaparıma yöneliyorsun.


Tanıdıklara, konuya komşuya haber veriyor, sizi arayacak birilerini bekliyorsun.


Yine sövüyorsun.


Nasılsa kriz var, aradan master çıksın hem cvmizi yakışıklı yapar diyorsun.


Kaydını yaptırıp her hafta sonu bir dünya yol gidiyorsun.


Bütün herkes hafta sonu eğlenirken sabahtan akşama kadar derslere giriyor, karma karışık olan zihne okulda öğretilen verimliliği, etkinliliği sokuyorsun ama olamıyorsun.


Yine sövüyorsun.



Master programlarından yararlı olsun diye mba yapıyorsun.


Aynı sınıfı doktorlarla, mühendislerle paylaşıyor, nerde çalışıyorsun sorusu sana geldiğinde "özel bir şirkette işsiz olarak çalışıyorum" diyorsun.


Espiri olarak anlayıp gülüyorlar yine anlamıyorlar.


Bu sefer kendine sövüyorsun.


Yok mide agrısıydı, yok baş agrısıydı, yok çıkan yaralar, bezelerdi diye doktora gidiyorsun.


Kocaman hortumu agzından sokturuyor, içini görüyorsun.


Bir şeyin yok stresten bütün bunlar diyorlar.


Önemli olan iç güzellik diyip dalga geçiyorlar.


Çıkıyorsun; çıkarken yine sövüyorsun.


Normal zamanda muhattap almayan kişiler dışarda seni gördügünde soracakları soruyu tahmin ediyor, basını egip uzaklasmak istiyorsun ama kaçamıyorsun.


"Eee iş buldun mu bakıyım" sorusuna cevap için kafayı kaldırdıgında, sakallardan anlıyorlar.


"Bulursun elbet açlıktan kim ölmüş. Hem ...." diye devam ediyorlar "hayırlısı" diyor, susturuyorsun ve kaçıyorsun.


Ayıp olmasın diyorsun ama yine sövüyorsun.


Seviyorsun ama söyleyemiyorsun.


Sadece sevdiğinle kalıyorsun.


"Kriz var ülkede. Zaten kriz olmasa işsizlik hep var, bu dönemde nasıl iş bulayım" diyemiyorsun zaten ne anlar kız krizden.


Hem daha askerlik var.


Kime sövecegini sasırıyorsun.


"Hamdolsun" diyorsun.


"Hep mutlu olmaz ya hayatlar, bizimki de böyle demek" diyorsun.


Bekliyorsun..


Bekliyorsun..


Nereye kadar, bilmiyorsun..


Kaynak:

14 Aralık 2009 Pazartesi

TÜRK

Bugün uçuk benzinle, yırtık cepgeninle bir vatan kurbanı teslimiyetiyle girdiğin devlet kapısından, asker ocağından, yarın yeni libasınla, bir amir kurumiyle çıkarsın! O zaman, bugünkü zayıf, yarın kavi bir kahraman olur bastığı yerleri titretirsin!... Atının dizginini kavrayıp, kılıcını çektiğin, tüfeğini omzuna urup, süngünü taktığın vakit bugünkü köylü, yarın korkunç bir asker olur; asileri sindirirsin!... Tarlanı çapalar, davarını güderken hakaret görürsen bugünkü koyun, yarın yırtıcı bir kaplan kesilir; yuvanı bozanları ezersin!... Seni böyle bir an içinde değişmiş görenler sanırlar ki bu sağlam vücut yalnız asker libası giymek, bu sert pençeler yalnız silah kullanmak, bu kalın ses yalnız siper olmak için yaratılmıştır.

Senin o tabur halinde bir pulat kütlesi katılığında yürürken takındığın o selabet, o vekarı görüp de, sana güvenmemek, seni sevmemek kabil değildir.

Sen gürbüz ninenin, gür ve temiz sütünü daha emerken azamet-i nefesi, sebat ve tahammül, itaat ve tahakküm gibi amir olmak için yaratılmış bir cinsin faziletlerine malik olmuşsun. Bu hakimiyet esaslarını başka milletler mekteplerde, medreselerde anlarlar. Sana bu meziyetleri ninenin iri siyah bakışı, babanın kükreyen dik erkek sesi, Kur'an'ın ilahi ahengi öğretmiştir.

Yırtık poturunla da vakursun; mahkum olsan da hakimsin; temelluktan ziyade tecebbüre meyyalsin; fikrinde azmin gibi sabitsin; sertsin, sertliğinde kabalıktan, bayağılıktan ziyade amiriyet kuvveti, necabet laübaliliği vardır. Hiddetle yıldırım gibi gürlediğin halde rikkatle bir bulut gibi ağlarsın; safiyette bir melek, ısrarda bir devsin... Onun için dünyada eşi bulunmaz hakim bir millet olmuşsun. Düşündüğün zaman bir arslan temkini ile ağır ve sakin duruşundan, kızdığın vakit ki azim ve şiddetin anlaşılmaz. Uzun kirpiklerin altında utangan ve durgun düşünen iri gözlerin bir kere açılmasın; kalın kaşların bir kere çatılmasın; o zaman varlığın, benliğin köpürür; taşar; o zaman ceberutun, haşmetin parlar, yükselir, o zaman cebbar olursun. Bu sırrı hilkatini bilmeyenler, yanılırlar.

Büyüklere karşı saygın bizzat sayılmayı sevdiğindendir; muti olman, muta olmak istemendendir.

Ceberrutun ve zorubazun kadarda hassas ve ince işlerin yaratıcısısın.

Fikrinde muannit, muhabbete muannit, muharebede muannitsin. Yeniliğe ihtiyatla alışırsın. Bir defa alışırsan bırakmazsın. Safsın; seni çekemeyenler böbürlenmekle değil, ekseri sana yaltaklanmakla seni izrar ederler. Ayakların, kolların bir boğa gibi ağır ağır kımıldanırken tavrından tükenmeyen bir tahammül, yılmayan bir azim aşikar olur. O engin denize benzersin ki yavaş yavaş coşar ve coşunca da pek hırçın olursun.

Maddi mefaata ehemmiyet vermezsin. Para denilen maden parçasına itibar etmezsin. Suçun budur. Müsrifliği asalet icabı sayarsın.

Vakarın benliğine galebe eder, cananını canına tercih edersin.

Bir ulu çınarsın ki kırılır, eğilmezsin; ölür, inlemezsin... Kanınla çorak kumlukları sularken ekmeğini alnının terine batırır yer, yine düşman karşısına yaralarınla beraber her yerde bir istihkam gibi çıkarsın. Sen zalim heybetinde bir mazlumsun; ninenin, atanın bucağında dehşet ve heybetle sahip ve hakimsin.

Sen Şarkın kınına giremeyen bir kılıcısın; dövüle dövüle tavlanır, vurula vurula kırılsan bile yine her parçandan bir kıvılcım, her kıvılcımından bir şimşek çıkar. İlahi bir kuvvetin, ebedi bir feyzin var, ey Türk!...''



Kaynak: Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Çağlayanlar eserinden alıntılayan: Okçu, Yahya. Kendimiz, Özen Basım ve Cilt Evi, 1952, 10-12.