Acaba işin sonuna geliniyor mu, yoksa sondan bir önce mi?
Eğer az daha vakit varsa yeni hedef ABD ya da AB de bir sembol olmalı, muhtemelen Beyaz Saray ya da Eiffel olabilir. El Kaideye gene ihtiyaç doğdu. Yeni başkan Müslüman Barak Hüseyin tahtına oturmadan, ya da oturur oturmaz küçük çaplı bir nükleer saldırı gerekli. Sonrasında bunun muadili nedir, neresidir, tabii ki bop kapsamındaki kalan 22 Müslüman ülkeden biri.
Büyük olasılıkla Pakistan ya da Suriye.
Sonrada bildiğimiz cümleleri duymaya devam edeceğiz, demokratikleşme, özgürlük insan hakları vs. İnsanlık daha nereye kadar manipüle edilmeye devam edecek. İnsan onuru bu küresel şeytanlara nereye kadar tahammül edecek, herkes sıranın kendisine gelmesini mi bekleyecek.
Elbette bu işin küçük bir bölümü, eğer vakit tamamlandıysa bu defa ki komplonun boyutları daha da büyük olabilir, Vatikan falan gibi mesela. Tabii ki bunun karşılığı da orantılı olarak Mescidi Aksa hatta dilim varmıyor ama Kâbe olacaktır.
Tanrıyı kıyamete zorlamaya devam
ZTC ye teşekkürlerimizle ,
29 Kasım 2008 Cumartesi
24 Kasım 2008 Pazartesi
TREN KOMPARTIMANINDAKİ İNSİYATİFSİZ YOLCU
Bir trende yolculuk yaparken ya da otobüste veya otomobilde... Ampullerin çevresinde sinek vızıldar; hava soğuktur ya, üşümüştür. İçerisi sıcak diye doluşurlar... Neyse... Bu sinek yüzünüze, oranıza buranıza konmaya başlar... Farkında mısınız? Bu sinek de sizinle yolculuk etti varacağınız yere. Isınmak için şans eseri bindiği tren, onuda götürdü bir yerlere... Fakat hiç hareket etmedi, uçmadı; bindiği tren onu insiyatifi olmadan bir yerlere götürdü (!)...
Bu, aslında başka bir şey ancak burada olay "insiyatifsiz"lik. Ve bizleri yani, "HALK"ı o sinek gibi görenler var. Hem sinek kadar küçük görenler var, hem de o tren gibi insiyatif "biziz" diyenler...
GECE GÜNDÜZ (*)
Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki:
- "Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?"
Öğrencilerden biri:
- "Uzaktaki sürüye bakarım" demiş, "Koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir."
Başka bir öğrenci söz almış:
- "Hocam" demiş, "İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman,anlarımki sabah başlamıştır."
Bilge kişi, uzun süre düşünmüş. Öğrenciler meraklanmışlar ve"Siz ne düşünüyorsunuz hocam?" diye sormuşlar. Bilge kişi şöyle demiş:
- "Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona 'bacım' diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, 'kardeşim' sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur, aydınlık başlamıştır..."
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR (**)
Pişmanım anam doğduğum güne
Mutlu olmak hakkım olsa bile
Bir zalim düşürdü beni bu hale
Pişmanım anam bırakmıyorlar
İster miydim soğukta dağda yatmayı
Anaların yüreğinde ateş yakmayı
Veren kahrolsun elime bu silahı
Pişmanım anam bırakmıyorlar
Dost bildiklerim pusuda yatıyor
Kaçmaya kalksam namlu dikiyor
Her gece bir zalim nöbet tutuyor
Pişmanım anam bırakmıyorlar
Bir zalim alnından vururum diyor
Dönenin sonu ölümdür diyor
Ne kadar pişman olursan ol diyor
Pişmanım anam bırakmıyorlar
Her gün biraz daha azalıyorlar
Çoğu pişman söyleniyorlar
Ölüm soğuktur diyorlar
Pişmanım anam bırakmıyorlar
Bir gün duyulur ölüm haberim
Etrafa saçılır kanlı bedenim
İbret olsun benim kaderim
Pişmanım anam bırakmıyorlar
(*) Alıntı
(**) Bu şiir, 27 Mayıs 2000 tarihindeki sınır dışı operasyonda etkisiz hale getirilen "Bebeka" kod adlı kadın teröristin cebinden çıkmıştır.
22 Kasım 2008 Cumartesi
"NO PAIN, NO GAIN" Mi, "NO MONEY, NO GAIN" Mi?... ve de "NO IMPORT, NO EXPORT" Nemenem Birşey?...
Düşündük, kısaca yazdık... Acı yoksa kazanç yok mu sizce? Yoksa para olmadan kazanç olur mu?Kapitalizm. Yani serbest piyasa; dedikleri gibi herkese eşit şanslar doğurup, herkesin aynı turnikelerden geçişini sağlayan mıdır? Böyleyse atalarımız niçin "Para parayı çeker" demişler? Sizce de para parayı çeker mi? Eğer böyle değilse atalarımız hakkında iki olasılık var: Ya atalarımız torunlarıyla matrak geçtiler ya da çokça "Sır" (şu meşhur Sır-The Secret) ustalarıydı...
Henry Ford'a kimya, fizik bilmez demişler. Mahkemede de yargıç sormuş:
- "Size kimya, fizik bilmez" diyorlar.
Ford'da cevaplamış:
- "Benim masamda düğmeler vardır. Dünyanın en iyi kimyagerlerini çalıştırırım. Masamdaki kimyager düğmesine basar, çağırırım. Kimya, fizik bilmeme gerek yok" diye cevap vermiş.
Neyse... Konumuz aslında bunlar değil. Herkesin malumu "Küresel Kriz". Evet; "nurtopu" gibi bir küresel krizimiz var artık. Üç ay öncesinde "Karma Ekonomi" diyenler, halen "Karma Ekonomi"yi savunurken, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" diyen "Küreselci Biraderler-Hemşireler"de "Karma Ekonomi"yi savunur olmuşlar(!)...
Konumuz aslında bunlarda değil; bu yazımızda birazcık düşünsel takılalım: "No pain, no gain" yani, "acı yoksa kazanç yok" deyişi sizce doğru mudur? Etrafınızdakilere bakın... Sonuç? Sonuç size kalsın... Burası bu kadar...
Peki, şimdi "Rothchild" kadar zengin olduğunuzu düşünün. "Rothchild" değil, onun kadar zenginsiniz... Bu öyle bir zenginlik ki bizim küreselcilerin bile hafsalasının alamayacağı kadar; yani "Küresel Zengin"siniz. Bir o kadar zengin bir dostunuz daha var. Şimdi dostunuzla anlaştığınızı düşünün; tokalaştınız ve "OYUN"u başlattınız, ortam müsait, iflaslar başladı. O, çooook kocaman şirketlerinizin değer kaybetmesi, batması neyi gösterir? (Unutmayalım, dünya üzerinde hiçbir değer kaybolmaz, yok olmaz, buharlaşmaz). Bu noktada parayı takip edeceğimizi unutmayalım!... Paranın gittiği yer, bize "oyunkurucu"ları gösterecektir (Ülkelerin sınırlarını unutup, dünya nüfusunun 6,5 milyara dayandığını hatırlayalım)...
Bir de "No import, no export" yani, "ithalat yoksa ihracatta yok" meselesi var tabii... Şuan da yaşadığımız şey. İhracat yapmanız için ithalat yapmanız gerek. Çünkü, dolar kurunuz düşük idi. Düşük olduğundan dolayı da ürün için ithal ikame kullanıyorsunuz. Malı üretiyorsunuz ancak yuzde 80'i yabancı!... Sonra ne oluyor? Millet battıktan sonratabiki "Turkish Economy Downturn" oluyor...
Gerçekte ne mi oluyor? Sanırsak "uygarlık" çöküyor. Bir dönemin uygarlığıartık bitiyor. Ha, % 50 indirmişler, %70 indirmişler, "batan geminin malları" imiş; bu arada 1 lira etmeyen malı da, bir güzel 3 liraya satıyorlar... Küreselcilerin dediği gibi "Good Job".
Tabi ki şunu da ekleyelim: Sanırsak dünyanın merkezi, bugünde Türkiye. İsmet Paşa'nın dediği (belkide kurduğu en doğru cümle) gibi "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye'de orada yerini alır!"
18 Kasım 2008 Salı
EMPERYALİST SALDIRININ DESTEKCİLERİ
http://www.istanbul2010.org/
Uyduruk Avrupa başkenti kandırmacası altında gereğinden çok fazla abartılarak yansıtılan , çok kültürlü , çok kimlikli , çok dinli yeni Osmanlı projesinin kültürel alt yapısına hazırlık amacıyla profesyonel bir halkla ilişkiler harekatına dönüştürülen Cumhuriyetin temellerini yıkmaya yönelik bir çalışma ..
Söz konusu organizasyonun çalışmalarına dikkat etmeli ve zaten zayıflatılmış ulus anlayışımızı ve ulus devletimizi yıpratmaya yönelik faliyetleri konusunda uyanık olmalıyız...
Daha önce Avrupa Kültür başkenti olmuş şehirlerin bazıları...Kaçını tanıyorsunuz..Bu iş ne kadar önemli acaba.. Çoğu 50 - 100 bin nufuslu kasabalar...
1998: Stockholm
1999: Weimar
2000: Avignon, Bergen, Bologna, Brussels, Helsinki, Krakow, Prague, Reykjavík, Santiago de Compostela
2001: Porto, Rotterdam
2002: Bruges, Salamanca
2003: Graz
2004: Genoa, Lille
2005: Cork
2006: Patras
2007: Sibiu, Luxembourg and the Greater Region
2008: Liverpool, Stavanger and Sandnes
2009: Linz, Vilnius
14 Kasım 2008 Cuma
ÇAKŞİR PARASI
yorumsuz alıntıdır........................................................................................................................
İnkar, bir yere götürmüyor..
İnkar, sövgü, suçlama, karalama, tarihin sayfalarında yerini alsa da bu koca çınarın cihana nam salma gerçeğini asla silemiyor.. Silemeyecek de..
Güneş göz kapamak, akşamın olduğu anlamına gelmiyor..
İhanetin, beceriksizliğin,yıllar yılı bir arpa boyu yol alamayışın nedenlerini Dünya Tarihinde eşi , benzeri olmayan bir devlete bağlamaya çalışmak, bilgisizliğin, ön yargının ve körü körüne, bağnaz bir düşmanlığın ve hatta deve kuşu gibi başı kuma gömmenin ifadesi..
Siz reddi miras etseniz bile tarih, geçmişi solumaya devam ediyor..
Siz evlat katilleri deseniz bile, dağlar taşlar , esen rüzgar hala onların destanını anlatıyor..Geçmişin izlerini taşıyan ne görüyorsanız hala onları söylüyor..
Asla olamayacağımız onları..
“ Çakşır Bedeli “ diye bir şey duydunuz mu bilmiyorum..Yani don bedeli. Don parası.Daha da açıkçası erkeklerin giydiği alt, iç çamaşır parası..
Osmanlının batılı elçilere ödediği bir miktar altın..
Avrupanın, verilmemesi durumunda müthiş vergi ödemeye razı oldukları bir para bu..
Batılı elçilerin, devlet adamların onurlarını , itibarlarını beş paralık eden, onları Osmanlı Sarayında başlarını yere eğdiren manevi bir işkence..
Dünya Tarihinde bir başka örneği yok bunun..Azametin, gururun, asaletin, şerefin ve haysiyetin, itibarın ve yüce bir Devlet oluşun inanılmaz örneği..
Padişahın karşısında nasıl hareket edilmesi, nasıl konuşulması, ne ve nasıl giyinilmesi gibi konularda bilgiler veriliyor kendilerine..Basbayağı tatbikat bile yaptırılıyor..
Eğitim sonunda ancak padişah ile görüşme imkanı bulabiliyorlar..
Kolay mı öyle Koskoca Osmanlı Devletinin Padişahı ile görüşmek ? Kolay mı öyle Padişahın huzuruna çıkmak, onun tarafından kabul edilmek, onunla yüz yüze konuşmak ?
Günlerden bir gün Bir Fransız elçisi huzura çıkmak için geliyor İstanbul’a..
Kampa alınıyor günlerce..Gerekli her şey öğretiliyor..Sonunda Kanuni’ye kralının mektubunu, dileklerini artık ne için gelmişse onları iletmek için huzura kabul ediliyor..
Görüşme başlıyor. Sanırım elçinin koca padişah karşısında nasıl yaprak gibi titrediğini, dilinin dolaştığını, renkten renge girdiğini tahmin etmek o kadar zor değil.
Öyle ya ! bir fermanıyla ülkelerin dize geldiği, kralların el aman dilediği bir koca padişahın karşısında sıradan bir elçinin sözü olur mu ?
Görüşme bitiminde , elçiye çekilmesi için işaret edildiği , emir verildiği halde , elçi bir türlü kalkamıyor yerinden..Adeta çivilenmiş gibi oturuyor ve titriyor.
Padişahın emriyle bunun nedeni araştırılıyor..
Çıkan sonuç, Osmanlı Devletinin batı karşısında ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından bugün bile küçük bir fotoğrafı sayılmalı..
Fransız elçisi yerinden kalkamıyor, çünkü bu büyük ve tek Dünya devi Devletin padişahının karşısında heyecandan, korkudan, padişahın azametinden çakşırını kirletiyor.
Bİr başka ifadeyle altını ıslatıyor..
İşte o tarihten itibaren uzun yıllar süren bir uygulama ile padişah ile görüşen elçilere, görüşme sonunda “ ÇAKŞIR BEDELİ “ adı altında bir miktar para ödeniyor..
Şimdiki Avrupanın atalarını küçük düşüren bu uygulama çok uzun yıllar yılı sonrasında ve kralların yalvarıp yakarmaları , ağlayıp sızlamaları sonucunda kaldırılıyor..
Kadere bakın ki asırlar sonra , Osmanlı mirası ,Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet adamlarının ABD veya Avrupa ülkelerine olan gezileri öylesine ballandırılarak anlatılıyor, o ülke devlet başkanları ile görüşmeleri öylesine abartılıyor ki, bunun adeta bir lütuf, bir onur olduğunu sanıyorsunuz..
Nerden nereye..
Umarım ecdadın kemikleri sızlamıyordur şimdi..
http://www.hikayeler.net/yazilar/47542/caksir-bedeli-diye-bir-sey/
Yazara teşekkürlerimizle .....
Çakşır Parası
Beşbin yıllık Türk Tarihinde ,altıyüz yıl yaşamış bir Türk Devleti olan Osmanlının , gelecek nesiller açısından da, geleceğin tarihi açısından da önemini bilmek gerek..
Beşbin yıllık Türk Tarihinde ,altıyüz yıl yaşamış bir Türk Devleti olan Osmanlının , gelecek nesiller açısından da, geleceğin tarihi açısından da önemini bilmek gerek..
İnkar, bir yere götürmüyor..
İnkar, sövgü, suçlama, karalama, tarihin sayfalarında yerini alsa da bu koca çınarın cihana nam salma gerçeğini asla silemiyor.. Silemeyecek de..
Güneş göz kapamak, akşamın olduğu anlamına gelmiyor..
İhanetin, beceriksizliğin,yıllar yılı bir arpa boyu yol alamayışın nedenlerini Dünya Tarihinde eşi , benzeri olmayan bir devlete bağlamaya çalışmak, bilgisizliğin, ön yargının ve körü körüne, bağnaz bir düşmanlığın ve hatta deve kuşu gibi başı kuma gömmenin ifadesi..
Siz reddi miras etseniz bile tarih, geçmişi solumaya devam ediyor..
Siz evlat katilleri deseniz bile, dağlar taşlar , esen rüzgar hala onların destanını anlatıyor..Geçmişin izlerini taşıyan ne görüyorsanız hala onları söylüyor..
Asla olamayacağımız onları..
“ Çakşır Bedeli “ diye bir şey duydunuz mu bilmiyorum..Yani don bedeli. Don parası.Daha da açıkçası erkeklerin giydiği alt, iç çamaşır parası..
Osmanlının batılı elçilere ödediği bir miktar altın..
Avrupanın, verilmemesi durumunda müthiş vergi ödemeye razı oldukları bir para bu..
Batılı elçilerin, devlet adamların onurlarını , itibarlarını beş paralık eden, onları Osmanlı Sarayında başlarını yere eğdiren manevi bir işkence..
Dünya Tarihinde bir başka örneği yok bunun..Azametin, gururun, asaletin, şerefin ve haysiyetin, itibarın ve yüce bir Devlet oluşun inanılmaz örneği..
.
.
Hemen anlatalım ;
Hemen anlatalım ;
.
Özellikle Kanuni döneminde Batıdan gelen devlet adamları, elçiler padişah ile görüşebilmek için tam bir ay süren özel bir kampa alınıyorlar. Eğitiliyorlar..
Özellikle Kanuni döneminde Batıdan gelen devlet adamları, elçiler padişah ile görüşebilmek için tam bir ay süren özel bir kampa alınıyorlar. Eğitiliyorlar..
Padişahın karşısında nasıl hareket edilmesi, nasıl konuşulması, ne ve nasıl giyinilmesi gibi konularda bilgiler veriliyor kendilerine..Basbayağı tatbikat bile yaptırılıyor..
Eğitim sonunda ancak padişah ile görüşme imkanı bulabiliyorlar..
Kolay mı öyle Koskoca Osmanlı Devletinin Padişahı ile görüşmek ? Kolay mı öyle Padişahın huzuruna çıkmak, onun tarafından kabul edilmek, onunla yüz yüze konuşmak ?
Günlerden bir gün Bir Fransız elçisi huzura çıkmak için geliyor İstanbul’a..
Kampa alınıyor günlerce..Gerekli her şey öğretiliyor..Sonunda Kanuni’ye kralının mektubunu, dileklerini artık ne için gelmişse onları iletmek için huzura kabul ediliyor..
Görüşme başlıyor. Sanırım elçinin koca padişah karşısında nasıl yaprak gibi titrediğini, dilinin dolaştığını, renkten renge girdiğini tahmin etmek o kadar zor değil.
Öyle ya ! bir fermanıyla ülkelerin dize geldiği, kralların el aman dilediği bir koca padişahın karşısında sıradan bir elçinin sözü olur mu ?
Görüşme bitiminde , elçiye çekilmesi için işaret edildiği , emir verildiği halde , elçi bir türlü kalkamıyor yerinden..Adeta çivilenmiş gibi oturuyor ve titriyor.
Padişahın emriyle bunun nedeni araştırılıyor..
Çıkan sonuç, Osmanlı Devletinin batı karşısında ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından bugün bile küçük bir fotoğrafı sayılmalı..
Fransız elçisi yerinden kalkamıyor, çünkü bu büyük ve tek Dünya devi Devletin padişahının karşısında heyecandan, korkudan, padişahın azametinden çakşırını kirletiyor.
Bİr başka ifadeyle altını ıslatıyor..
İşte o tarihten itibaren uzun yıllar süren bir uygulama ile padişah ile görüşen elçilere, görüşme sonunda “ ÇAKŞIR BEDELİ “ adı altında bir miktar para ödeniyor..
Şimdiki Avrupanın atalarını küçük düşüren bu uygulama çok uzun yıllar yılı sonrasında ve kralların yalvarıp yakarmaları , ağlayıp sızlamaları sonucunda kaldırılıyor..
Kadere bakın ki asırlar sonra , Osmanlı mirası ,Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet adamlarının ABD veya Avrupa ülkelerine olan gezileri öylesine ballandırılarak anlatılıyor, o ülke devlet başkanları ile görüşmeleri öylesine abartılıyor ki, bunun adeta bir lütuf, bir onur olduğunu sanıyorsunuz..
Nerden nereye..
Umarım ecdadın kemikleri sızlamıyordur şimdi..
http://www.hikayeler.net/yazilar/47542/caksir-bedeli-diye-bir-sey/
Yazara teşekkürlerimizle .....
7 Kasım 2008 Cuma
5 Kasım 2008 Çarşamba
OBAMA
Küresel tiyatronun son perdesi..
.
Kimisi için geleceğe dair umut veren bir kahramanlık ve başarı hikayesi , kimisi özellikle zavallı güneyli ırkcı beyaz amerikalılar için " yüzyılların şekillendirilmişliği ile" kabus gibi bir dram ve bir kısım için ise avangelist saldırı , ezilme ve katliamdan kurtulabilme umudu veren heyacanlı bir son , ama oyun yazarları ,yönetmenler ve sahneye koyanlar içinse çok eğlenceli bir komedi.....
.
İşte OBAMA ...
.
Küresel şeytanın son oyunu...
.
Zira yıllarca manüpüle ederek sömürü düzenlerinin bir unsuru olarak pek işlerine gelen ırkcılığı yaratan büyüten insanları bu şekilde şartlandıran daha sonra bu yaratılmış ırkcı düşünme şeklini müslümanlara yönelten ve amaçları için kullanan küresel elit şimdi dönmüş siyah bir müslümanı başat gücünün başına getiriyor....
.
İstese sıradan liberal bir bayaz a yaptırabileceği işleri eğlenceli hale sokan bir seçim...
.
Toplumları yönetme ve manüpüle etme gücünün küstah ve eğlenceli bir gösterisi...
.
Eminim küresel karar alıcılar pek kısıtlı katılımlı toplantılarında oldukca eğlenerek seyrediyorlardır sahneledikleri oyunu
.
.
.
HEPİMİZE İYİ SEYİRLER
Sarı Saltuk 05 Kasım 2008
Eski bir yazımızdan alıntı... Daha Clinton dan Demokrat parti aday adaylığını alamamıştı..
"Bu arada küresel elit sahip olduğu medya gücü ile - ki dünyada ki hemen hemen tüm basın yayın,internet ulaşımı,haber ajansı gibi şirketleri ya doğrudan yada dolaylı olarak kontrol altında tutabilmektedir- ABD yi içe kapatacak olan ve Bush dönemi sonunda seçilmesi büyük ihtimal olan demokrat partinin adayı olarak Obama yı örtülü olarak desteklemektedir.Obamanın seçilmesi ABD nin evangelizm etkisine en uzak adayın seçilmesi ile eş anlamlıdır"
http://menkibeler.blogspot.com/2008/05/3dnya-savai-ve-teolojisi.html
Sarı Saltuk 25-28 Mayıs 2008
HEPİMİZE İYİ SEYİRLER
Sarı Saltuk 05 Kasım 2008
Eski bir yazımızdan alıntı... Daha Clinton dan Demokrat parti aday adaylığını alamamıştı..
"Bu arada küresel elit sahip olduğu medya gücü ile - ki dünyada ki hemen hemen tüm basın yayın,internet ulaşımı,haber ajansı gibi şirketleri ya doğrudan yada dolaylı olarak kontrol altında tutabilmektedir- ABD yi içe kapatacak olan ve Bush dönemi sonunda seçilmesi büyük ihtimal olan demokrat partinin adayı olarak Obama yı örtülü olarak desteklemektedir.Obamanın seçilmesi ABD nin evangelizm etkisine en uzak adayın seçilmesi ile eş anlamlıdır"
http://menkibeler.blogspot.com/2008/05/3dnya-savai-ve-teolojisi.html
Sarı Saltuk 25-28 Mayıs 2008
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)