TEKRAR OLUYOR, KUSURA BAKMAYIN...
AMA BU GÜNLERDE AYYUKA ÇIKAN "KRİZ"İN NE GİBİ SONUÇLAR DOĞURACAĞINI BELKİ (belki yani...) "YAŞAYANLAR"DAN "GÖREREK" ÖĞRENİRİZ!... GÖREREK ÖĞRENMEZSEK, YAKINDA ZATEN YAŞAYARAK ÖĞRENECEĞİZ!... SEVGİ VE SAYGILAR...
" Arjantin. IMF’nin –belki de tek- başarı öyküsüydü(?); sonrada başarısızlığı…
90’larda Arjantin, her talimata harfi harfine uydu: Devletin elindeki endüstriler özelleştirildi, ticari-finansal pazarlar serbestleşti, sermaye kontrolleri ortadan kaldırıldı, devlet harcamaları kısıldı, öyle ki para birimi bile dolara bağlandı.Yabancı sermaye ülkeye hücum etti: Şirketler alındı, mağazalar-banka şubeleri açıldı, hastaneler özelleşti, öyle ki bazı sokaklara Abd bankalarının isimleri verildi.
Ancak 90’ların ortalarında oların yükselmeye başlaması, ihraç ürünlerinin rekabet şansını azalttı, endüstri gerilemeye başladı, işsizlik artış gösterdi.
Dünya Bankası, sosyal hizmetlerini de özelleştirmişti. Böylece devlet, emeklilik primi gelirlerini de kaybetmişti. Gelirler düşünce IMF’ye yönelindi. IMF, harcamaların daha da kısılmasını buyurdu (Kısır bir döngü gibi). Milyonlarca kişi sağlık sigortasını kaybetti. Yabancı bankalar (KOBİ dediğimiz), küçük-orta ölçekli işletmelere kredileri vermeyi durdurdu. Bu işletmelerde ayakta kalabilmek için gruplar halinde işçi çıkışlarına yöneldi.
Ancak kaymağı yiyen, istediğini alan yabancı yatırımcılar paralarını ülkeden çekip bir sonraki gelişmekte olan pazara yöneldiler (bir tahmininiz var mı?); enkaz tabi ki yoksul halkın kucağındaydı!
Aralık 2001’de hükümet son bir hamle olarak bankalarını kapatarak mevduatları dondurdu. Ama öncesinde gece vakti zırhlı para kamyonları yanaştırılıp para dolduruldu ve yabancı yatırımcılara ulaştırılmak için uzaklaştırıldı. Mevduat sahibi herkes bir gecede parasından mahrum kaldı. Bankalara koştular; camlar kırıldı, devlet antidemokratik önlemlere başladı. İnsanlar sokaklara döküldü; başkent Buenos Aires’te olaylar doğaçlama gelişti, kadınlar tencerelerin boş olduğunu göstermek için kaşıklarını tencere-tavalara vuruyorlardı,
herkes aynı şeyi bağırıyordu:
- Que se vayan todos; hepsi gitmeli !
Halkın canına tak etmişti. İstifa istiyorlardı: 21 Aralık’ta oldu. Gelen Başkan IMF’yi reddedene kadar bir hafta dayanabildi. Dört başkan geldi gitti. 3 Ocak 2002’de Alberto Duhalde, dış borcu reddedince büyük oy topladı. Devlet görevlerini yapmaya çalışırken, halk organize olmaya başlıyordu: Bu “yataylık” idi.
Mahalle meclisleri kuruldu. Buralar, çöp toplanması, asfalt tamirleri, okul kurulları, tabela yenilenmesi, vb. işlerin görüşüldüğü doğrudan demokratik yerlerdi. Yabancı şirketler Arjantin’i terk edince işçiler fabrikalara girerek kendileri işletmeye başladı. Yabancılar gittiğinde, ürünlerini satmayı-hizmet sunmayı reddettiklerinde, büyük şehirlerde “takas-trampa sistemi” başladı. Örneğin; yiyeceklere karşılık giysi, saç kesimine karşılık dişçilik hizmeti veriliyordu. Takasta birimler oluşturuldu; bankalar bu birimleri kredi olarak ücretsiz verdiler. Poliklinikler, okullar, belediyeler, vd. bir zamanlar hizmet karşılığı para alırken, artık gönüllü olarak ve takasla çalışan uzmanlarca çalıştırıldılar.