16 Şubat 2010 Salı

Komünist Dimitrov'dan Faşizme Dair...









(…) Faşizm, kapitalist burjuvazinin sınıf egemenliğinin bir sistemi ve onun emperyalizm ve sosyal devrimler çağındaki diktatörlüğüdür. (…) Faktörlerin proletarya, köylü kitleleri, ezilen milliyetler ve sömürge halkları üzerindeki güçlü devrimci etkileri karşısında, burjuvazi artık daha uzun bir zaman parlamenter demokrasinin eski biçim ve yöntemleriyle halk kitlelerini kendi sınıf egemenliği altında tutamamakta ve kapitalizmi sağlamlaştırma ve rasyonelleştirme görevlerinin üstesinden gelememektedir. Bu açıdan, burjuvazi için çıkış yolu kitlelerin faşizm tarafından boyunduruk altına alınmasıdır. Faşizm, burjuvazinin sınıf egemenliğinin son aşamasıdır. Bütün burjuva ülkeleri, birbiri ardına, er geç darbe veya “barışçı” yollarla faşizme geçmektedir. (…) Faşizm tehlikesi, sürekli ve büyüyen bir tehlikedir (s. 23).


Burjuvazi, ancak faşist diktatörlüğün yardımıyla hakimiyetini geçici olarak sürdürmeyi, kitlelerin direncini kırmayı ve kitlelerin zararına kapitalist istikrar ve rasyonelliği azami ölçüde sağlamayı ümit edebilir.


Saldırıya geçen faşizm için sendikaların ele geçirilmesi, sendikal sınıf hareketinin yok edilmesi, hayati bir meseledir.


Faşizmin esas çabaları, ulaştırma işçilerinin, maden işçilerinin, diğer en önemli sanayi kollarında çalışan işçilerin hareketini, ve doğrudan devlet aygıtına hizmet eden memurların hareketini ele geçirmeye yöneliktir.


İdeolojik açıdan faşizm, esas olarak milliyetçilik ve şovenizm fikirlerine sarılmaktadır. Bunun için, yerli işçileri, diğer ülkelerden gelen işçilere karşı çıkarmaya, özellikle işsizleri aldatmaya ve kitlelerin dikkatini iç siyasi meselelerden dış siyasi meselelere çekmeye çalışmaktadır.


Faşizmin sendika hareketine karşı politikası şu sloganla ifade edilebilir: “Böl ve Yönet!”. Faşizm, proletaryayı çeşitli kategorilere bölmeye, hepsini birbirine, işsizi çalışana, yerli işçiyi yabancı işçiye düşürmeye ve sendikal sınıf hareketinin yıkıntıları üzerinde faşist örgütlerini kurmak için, bu bölünmüşlüğü sendikalara yaymaya çalışır (s. 25-29).

Emperyalist çevreler, bunalımın bütün yükünü emekçilerin omzuna yüklemeye çalışmaktadırlar. İşte bu yüzden faşizme ihtiyaçları vardır. Onlar, pazarlar meselesini, zayıf halkları köleleştirerek, sömürgeler üzerindeki baskıyı artırarak ve dünyayı savaş yoluyla yeniden paylaşarak çözmeye çalışmaktadır. İşte bu yüzden faşizme ihtiyaçları vardır.

(…) İktidardaki faşizm, finans kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.


Faşizmin en gerici türü, Alman tipi faşizmdir. (…) Sosyalizm ile hiçbir ortak yanı olmadığı halde, kendisine nasyonal-sosyalist adını verecek kadar yüzsüzdür. (…) O, siyasi haydutluğun yönetim sistemidir. (…) Uluslararası, karşı devrimin hücum kıtası, emperyalist savaşın baş kışkırtıcısı (…) Faşizm, finans kapitalin iktidarının ta kendisidir.


Faşizmin gelişmesi ve faşist diktatörlük, ülkelerin tarihi, sosyal ve ekonomik şartlarına, milli özelliklerine ve uluslar arası durumlarına göre, çeşitli ülkelerde çeşitli biçimlere bürünür. Bazı ülkelerde, öncelikle faşizmin geniş bir kitle temeline sahip olmadığı ve faşist burjuva kamp içindeki çeşitli gruplar arasındaki mücadelenin nispeten daha keskin olduğu ülkelerde, faşizm parlamentoyu hemen feshetme kararı almaz, diğer burjuva partilere ve bu arada sosyal-demokrasiye de belirli bir meşruluk tanır. İktidardaki burjuvazinin devrimin yakın bir zamanda patlamasından korktuğu diğer ülkelerde faşizm, ya bir darbe yaparak veya bütün rakip partilere ve gruplara uyguladığı terör ve kanlı baskısını gittikçe artırarak, sınırsız tekelci hakimiyetini kurar. (…) Faşizmin iktidara gelmesi, (…) burjuva demokrasisinin, başka bir devlet biçimi ile, yani burjuvazinin açık terörcü diktatörlüğü ile değiştirilmesidir.


Faşizmin kitleler üzerindeki etkisinin kaynağı nerededir? Faşizm, en acil ihtiyaçlarını ve taleplerini demagoji yoluyla istismar ettiği için kitleleri kazanmayı başarmaktadır. Faşizm, kitleler içinde derin kökleri olan önyargıları körüklemekle kalmamakta, aynı zamanda kitlelerin en iyi duygularını, adalet duygularını ve hatta bunların yanı sıra devrimci geleneklerini istismar etmektedir.


Faşizm, emperyalistlerin aşırı çıkarlarını temsil eder, ancak kitlelerin karşısına hor görülen bir milletin savunucusu maskesiyle çıkar, (…) yaralanmış milli duyguları kullanır.


Faşizm, kitlelerin en azgın bir şekilde sömürülmesi hedefini güder, ama ustaca bir kapitalizm karşıtı demagojiyle kitlelere yaklaşır. Emekçilerin soyguncu burjuvaziyle, bankalara, tröstlere ve para babalarına karşı duyduğu derin nefretten faydalanır ve uygun anlarda siyasi bakımdan olgunlaşmamış kitleler için en çekici sloganlar atar.


Faşizm, halkı en rüşvetçi ve en satılık unsurların merhametine terk eder. Ancak halkın karşısına “dürüst ve satın alınmaz bir hükümet” talebiyle çıkar.


Faşizm burjuvazinin en gerici çevrelerinin çıkarları doğrultusunda, hayal kırıklığına uğrayan, eski burjuva partilere sırt çeviren kitleleri kendi ağına düşürür. (…) Kötülüğü ve ikiyüzlülüğüyle burjuva gericiliğinin, bütün diğer türlerini gölgede bırakan faşizm, demagojisini her ülkenin milli özelliklerine hatta aynı ülkedeki çeşitli toplumsal tabakaların özelliklerine uydurur.


Faşizm, proletaryanın devrimci hareketine, kaynayan halk kitlelerine saldıran bir parti olarak iktidara gelir. Ama iktidara gelişini, “bütün milletin” adına ve milletin “kurtuluşu” için burjuvaziye karşı “devrimci” bir hareket olarak gösterir.


(…) Faşizm hangi maskeye bürünürse bürünsün, hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, iktidara hangi yoldan gelirse gelsin: Sermayenin emekçi kitlelerine en gaddarca saldırısıdır. En sınırsız şovenizm ve yağma savaşıdır. Kudurmuş bir gericilik ve karşıdevrimdir. İşçi sınıfının ve bütün emekçilerin en azgın düşmanıdır!


Faşizm, işçilere “adil bir ücret” vaat etti ancak gerçekte onlara daha düşük, yoksul bir hayat düzeyi getirdi. Faşizm, işsizlere iş vaat etti ancak gerçekte onlara daha da büyük açlık sıkıntısı, kölece çalışma, zorunlu çalışma getirdi. Faşizm, gerçekte işçilere ve işsizleri kapitalist toplumun bütün haklardan yoksun paryaları haline dönüştürür. Onların sendikalarını ortadan kaldırır. Grev hakkını gasp eder ve işçi basınını yasaklar. (…) Sosyal sigorta fonlarını yağmalar. İşletmeleri ve fabrikaları, kapitalistlerin sınırsız keyfi hakimiyetinin hüküm sürdüğü kışlalar haline getirir. (…) Emekçi gençliğe, parlak bir geleceğe uzanan geniş bir yol açacağını vaat etti. Gerçekte gençliği kitle halinde fabrikalardan çıkardı. (…) Banka sermayesinin vurgunculuğuna son vereceğini vaat etti. Gerçekte ise, onları yarınları için daha bir ümitsizliğe ve güvensizliğe yöneltti. Faşizm, onları en sadık taraftarlarından kurulu yeni bir bürokrasinin boyunduruğuna soktu. Faşizm, tröstlerin dayanılmaz diktatörlüğünü kurmakta, rüşveti ve çöküşü şimdiye kadar görülmemiş ölçüde yaymaktadır (s. 58-63).


Faşizm, gençliğin militan, açık ve kesin eğilimini kavradı ve geniş bir kesimini kendi savaş müfrezelerine çekti (s. 72).


Faşizm kendisini, fabrikatör ve işçinin, milyoner ve işsizin, toprak aristokratı ve küçük köylünün, büyük kapitalist ve zanaatkarların, halkın bütün sınıf ve tabakalarının tek temsilcisi ilan etmiştir. Bütün bu tabakaların çıkarlarını, milletin çıkarlarını savunuyormuş gibi görünmektedir. Ama faşizm büyük burjuvazinin diktatörlüğü olduğundan ve daha da önemlisi, mali kodamanlar takımı ile halkın ezilen çoğunluğu arasındaki sınıf çelişmeleri faşist diktatörlük altında en açık biçimde ortaya çıktığından faşizm, sosyal kitle temeliyle kaçınılmaz olarak çatışmak zorundadır (s. 96).


(…) Bir velinimet kisvesine bürünen faşizm, açlıktan ölen ailelerin önüne birkaç kırıntı atar. Böylece faşizmin özellikle emekçi kadınlara getirdiği görülmemiş köleliğin yarattığı sefaleti hafifletmeye çalışır. İşçi kadınları fabrikalardan sürer. (…) Kadınlara mutlu bir ev ve aile hayatı vaat etmesine rağmen, kadınları herhangi bir kapitalist rejimden çok daha fazla fuhuşa sürükler (s. 111).

Faşistler, geçmişte yüce ve yiğit olan her şeyin mirasçısı ve takipçisi kisvesine bürünmek için, halkların bütün tarihinin altından girip üstünden çıkmakta ve halkın milli duygularını inciten ve alçaltan her şeyi, faşizmin düşmanlarına karşı bir silah olarak kullanmaktadır (s. 121).


Bilindiği gibi emperyalist savaşların temel nedeni, kapitalizmin kendi içinde, onun ilhak çabalarında yatmaktadır. Ancak bugünkü somut uluslar arası durumda faşizm, emperyalizmin en saldırgan ve en ateşli savaş taraftarı güçlerinin bu zırhlı yumruğu, yaklaşan savaşın kundakçısıdır. (…) Kendi ülkesindeki halk kitlelerine karşı sürdürdüğü savaşla iktidara gelmeyi başaran faşizm, bütün dünya ülkeleri için doğrudan doğruya savaş tehlikesi haline gelmektedir (s. 181).


(…) Faşistler, denenmiş provokasyon yöntemleriyle hareket ediyor. Almanya’da Reichstag’ı (İmparatorluk Sarayı) ateşe verdiler ve bunu komünistlerin yaptığını haykırdılar (s. 200).


Faşizm, o ülke halkının irade ve çıkarlarına karşı olmasına rağmen iktidara geldikten sonra içte büyüyen zorluklardan çıkış yolunu, başka ülkelere ve halklara karşı saldırıda, bir dünya savaşı çıkartarak dünyanın yeniden paylaşımında aramaktadır. Barışın sürmesi, faşizmin mutlaka mahvolması demektir (s. 209).





Kaynak:

Dimitrov, G. Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1995.





Hiç yorum yok: