27 Kasım 2009 Cuma

Kafesteki Atatürk?!

(...)

Ve…

Son olarak…

Zaman tünelinden bir not…

I. Dünya Savaşı’nı Almanlar kaybettiği için biz de kaybetmedik!

Gerçek adları “Goben” ve “Breslau” olan daha sonra adları “Yavuz” ve “Midilli” olarak

değiştirilen iki Alman gemisi Rus limanlarını bombaladığı için savaşa taraf olmadık!

Bu operasyonların öncesinde, Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914’te imzaladığı gizli bir anlaşma var!

Türk&Alman ittifakı protokolüne göre Osmanlı, resmen I. Dünya Savaşı’na girmiş oluyordu.

Yıllarca tarih kitaplarında tarihi yanlış anlattılar, öğrettiler.

2 Ağustos 1914, ittifak anlaşması tarihi!

27 Ekim 1914 ise iki Türk görünümlü Alman komutanın (Alman Amiral Souchan) komutasındaki

geminin Rus limanlarını bombalama tarihi!

Nerede ağustos, nerede ekim değil mi?!

Bunun üzerine 2 Kasım 1914’te Rusya, 5 Kasım 1914’te İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ne

savaş ilan etti!

Yani Almanlar’ın “oldu-bitti”si ile savaşa girmedik!

Almanlar da kaybettiği için biz de kaybetmedik!

Sözün özü, anlaşma tarihi ortada!

Yani kör gözüne parmak!

Tarihin karanlık odasını karıştırmak, hayıflanmak işimiz değil!

Demem o deme değil, demem şu deme:

Eğer AKP, Türk Milleti’nden “gizli”, İsrail ve/veya İran ile bir “anlaşma”, “ittifak” yaptı ise

bilelim!

Batı’dan Doğru’ya “eksen kayması” var ise öğrenelim!

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&Date=27.11.2009&ArticleID=1166125&AuthorID=58&b=Yeni%20Osmanlilik%20mi&a=Sami%20Kohen&ver=49

Kürede büyük bir dünya savaşının tamtamlarının çalındığı bir ortamda, Türk Milleti’nin bilmesi

gereken bir şey var ise AKP, “korkma”dan çekinmeden açıklamalı!

http://www.milliyet.com.tr/Dunya/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1165400&Date=23.11.2009&Kategori=dunya&b=Peres:%20Sadece%20Turkiyede%20ordu%20demokrasiyi%20koruyor

İstiklal Marşı, “Korkma” diye başlıyor!

Yoksa “tarihin karanlık odası”nın ve/veya “kozmik oda”nın kayda geçirilmemiş notlarını

tutanlar, an gelir o gizli anlaşmaları faş eder!

AKP’nin mecburiyetleri sadece AKP’yi bağlar!

Hülasa:

Sen uyursan sadece sen ölürsün!

Ezcümle:

Ben/biz uyursak herkes ölür!

Nokta!

……………

Nokta!

Sevgiler

27 Kasım 2009
Hayrullah Mahmud Özgür

26 Kasım 2009 Perşembe

'90 yılından bir röportaj (*)





















(*) Gürbüz, Macit. Kaç Pekeke'li Ölmüş Abe, İtil Yayınları, İstanbul, 2004, 69-75.

14 Kasım 2009 Cumartesi

SAYIN BAŞBAKANA MEKTUP VAR...




(Blog yazarının notu: Dün Küreselcilerin bir filmini izledik. Adı 2012. Malumunuz, biraz Nuh Tufanı ile biraz Marduk'un dünyayı teğet geçmesi üzerine meydana geleceği rivayet edilen olağan üstü afetler ve sonrasının bir karışımını anlatıyor. Özet olarak gemiye herkes binemiyor!... Diyeceğim; ortaya çıkarılan üç ses kaydını da dikkatle okuyarak -okumuşlardır ya- alttaki açık mektuba muattapların -inşallah- o gemiye bindirilmek istenilmediğini anlamalarıdır... Keza fazla yenilen "hamur işi" bünyeye zararlıdır...)





"SAHTEKARLIĞI, İHANETİ VE ZULMÜ GÖRÜP SUSAN DA SAHTEKARLIĞA, İHANETE, ZULME ORTAKTIR. KURTULUŞ SAVAŞI KORKAKLARLA, HAİNLERLE, SAHTEKARLARLA KAZANILMAMIŞTIR." Avukat Serdar ÖZTÜRK.








“BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A AÇIK MEKTUP,

Sayın Başbakan,

İstanbul Özel yetkili Cumhuriyet Savcılığına "ıslak imza" içerdiği iddia edilerek gönderilen belge, "Teknolojik İmkanlar" kullanılarak üretilmiş başka bir sahte belgedir. Yeni gönderilen belgenin, önceki fotokopi belgeden tek farkı, teknolojik imkanlarla imzanın renkli hale getirilmiş olmasıdır.
"Islak İmza" içerdiği iddia edilen belgedeki sahteciliği ortaya çıkartmak ise gayet kolaydır. Özel yetkili savcılar tarafından, Adli Tıp Kurumuna bir hafta önce atanan ve GRAFOLOJİ UZMANI olmayan tıp doktorlarına hazırlattırılan ve ısmarlama olduğu açıkça sırıtan bu rapor dahi, suça konu belgedeki sahteciliği örtemez.

Benim Adli Tıp Kurumunda ki raporu düzenleyen şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunmam ve detaylı olarak sahteciliğin nasıl ortaya çıkartılacağını açıklamamdan sonra paniğe kapılan sahte belge üreticileri, ikinci bir ihbar mektubu (E-Mail olarak) göndererek, belge aslının Askeri Savcılık tarafından istenilip, Jandarma Kriminalden "belge sahtedir" şeklinde rapor alınacağını yazarak, kamuoyunu yanıltıcı propagandalarına devam etmektedirler. Bir kısım müellif ise, imzanın sahteliği kanıtlandığında, bu belgenin TSK. ne ait olmadığı, TSK. ne saldırmak için üretilmiş sahte bir belge olduğu gerçeğinin ortaya çıkacağı korkusu ile, imzaya değil içeriğine bakın diye kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadır.

Belgedeki sahteciliğin ortaya çıkartılması için, "ıslak imzalı" olduğu iddia edilen, dokümanın bana göre askeri savcılığa gönderilmesine dahi gerek bulunmamaktadır. "O albayı adalete teslim edin" diye çağrı yapan siz sayın başbakan, eğer zerre kadar yüreğiniz var ise, zerre kadar adalete inancınız var ise ve samimiyetle maddi gerçeğin ortaya çıkmasını istiyorsanız; suça konu belge ile ilgili GRAFOLOJİ raporunu, uzmanlığı olmadığı halde düzenleyen ve suç işleyen ATK çalışanlarının hazırladığı düzmece raporu bir yana bırakın, İTÜ. 'nde görevli grafoloji uzmanları, İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsünde görevli GRAFOLOJİ uzmanları ve Adli Tıp Kurumunda görevli, uzman olmadığı halde bu incelemeyi yapan şahıslar dışında, GERÇEK GRAFOLOGLARDAN oluşan, BİR KURULA, savcı Zekeriya ÖZ, askeri savcı ve jandarma kriminal uzmanlarının sadece gözlemci olarak katılımıyla, iddiaya konu belge aslının; altındaki imzanın 12 Haziran 2009 tarihinden sonra ki bir tarihte atılıp atılmadığının mürekkep analizi ile belirlenmesi, ıslak olduğu iddia edilen imzadaki mürekkebin,kartuş/toner mürekkebi olup olmadığının tespit edilerek, belgenin bilgisayarda renkli imzalı olacak şekilde ve sahte olarak hazırlanıp hazırlanmadığının belirlenmesi, imzanın gerçekten Alb. DURSUN ÇİÇEK 'in eli ürünü olup olmadığının belirlenmesi, Alb. Dursun ÇİÇEK' in belgenin düzenlendiği iddia edilen NİSAN 2009 dan, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki görevinden ayrıldığı tarihe kadar imzaladığı tüm belgelerdeki ıslak imzaların mürekkebi ile, sahte hazırlanmış ve ıslak imzalı olduğu iddia edilen belgedeki mürekkebin karşılaştırılması ile uyum olup olmadığının belirlenmesi ve asıl olduğu iddia edilen belge ile, benim ofisimde bulunan fotokopi belgenin bire bir uyumlu olup olmadığının belirlenmesi için gerekli laboratuar incelemelerinin yapılmasını sağlayın.

Bu incelemeleri, tümü ile sivil uzmanlardan oluşan bu kurula yaptırdığınız takdirde dahi, belgenin sahte olduğunu göreceksiniz. Bu incelemeleri yaptırtmayıp gerçeklerden kaçarsanız ve gerçekleri örtmeye çalışırsanız, belgedeki sahtecilik bir şekilde ortaya çıktığında, Siz, iktidarını korumak için sahte belgelere sığınacak kadar acz içine düşmüş bir başbakan ve sahte belgelerle kendi ordusuna saldıran bir hain durumuna düşürüleceksiniz. Açıkça itham ediyorum ki, belgedeki sahteciliği, düzmece raporlarla örtmeye çalışanların sizi düşürmeye çalıştığı konum budur.

Belgedeki sahtekarlık ortaya çıktığı zaman, size tavsiyem, altına Mersedes vererek desteklemenize rağmen, SÜREKLİ SUÇ İŞLEYEREK BİR BATAKLIK YARATMIŞ OLAN SAVCILARIN ARKASINDA DURMAYIN VE ONLARI ADALETE TESLİM EDİN.


06.11.2009
Avukat Serdar ÖZTÜRK”

Kaynak:







6 Kasım 2009 Cuma

EPIDEMIK FANTEZI...



DOMUZ GRİBİNİN ARDINDAKİ GERÇEKLER


Sivil Örümceğin Ağında kitabının yazarı Mustafa Yıldırım, domuz gribinin ardındaki gerçekleri Bolu Olay Gazetesi için değerlendirdi. İşte Yıldırım’ın domuz gribi üzerine yazdığı o yazıları:

GRİP MEVSİMİ GELDİ İTHAL AŞI PAZARI AÇILDI-1

Son yıllarda çevremde kim “grip” aşısı olsa hemen yatağa düşüyor ve kendi deyişleriyle yerlerde sürünüyorlar. Bu yetmezmiş gibi tüm dünyaya yayılan hayvan gripleri yüzünden hayvanlara yanaşmaz olduk. Konuların içyüzünü araştırmadan insanları yönlendiren medya cambazlarını bir yana bırakıp “grip aşısı” olayını Op. Dr. Uğur Yılmaz’la konuştuk. Konuştukça ezberim dağıldı. Uluslararası tıp karteli, grip aşılarını sonbaharda pazarlıyor. Tüketim hastalığına tutulmuş olan insanlar hipermarketlerden çıkıp kitlelerle aşıya koşuyorlar. Bu nasıl oluyor?Mevsim yaklaştıkça tüm insanların grip aşısı olması gerektiğine inandırma propagandası yoğunlaşıyor. Kitleler, tıp kartelinin kazancını ve uğrayacakları zararı hesaplamadan aşılanmaya koşuyorlar. Her yıl yinelenen bu oyunun perde arkasına bir an baksak mı? Gribe neden olan tek bir virüs yoktur. Genetik yapısı durmaksızın değişen birçok virüs hastalığa neden olur. Dünyanın değişik bölgelerinde değişik virüsler bulunur. Virüsler hep aynı kalamazlar ve sürekli değişirler.Virüsler sürekli değiştiklerine göre insandan insana geçerken ne olur?Virüs kişiden kişiye geçerken hastalık yapma yeteneğini yitirir ve aynı zamanda yapısını da değiştirir.Hangi virüs neden olursa olsun grip hastalığı çok tehlikeli midir?Grip, dünya çapında salgınlar yaratan tehlikeli ve ölümcül bir hastalık değildir. Dünya boyutunda hiç mi salgın yoktur?Bu olasılık çok zayıftır. Geçen yüzyılda yalnızca iki salgın oldu.Salgın dendiğine göre neden bu kadar az rastlanıyor?Dünyanın değişik bölgelerinde görülebilecek virüsler birbirinden ayrı türlerdir. Bütün dünyayı tutabilecek bir salgın gerçekleşme olasılığı çok düşüktür. Aşırı endişelenme ve korkuya gerek yoktur. “Korkmayın” diyorsunuz; ama ya ölümler?..Çevreden virüs nedeniyle, genel durumu bozuk, bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde hafif bir grip enfeksiyonu, başkaca ateşli hastalıklarda olduğu gibi insan yaşamını tehlikeye sokabilir. Virüs grip aşısıyla alınınca da ateşli hastalık olabilir ve yaşamı tehlikeye sokar.Aşılanan çocuklar nasıl etkileniyor?Ülkemizde klinik gözlemi, raporları yok; ama bu konuda somut verilere dayalı bir çalışmayı Mayo Clinic gerçekleştirdi: 263 hasta çocuğun durumunu saptadılar. Aşılanan çocukların hastaneye yatırılacak denli hastalanmaları oranının aşılanmayan çocuklara göre üç (3) kat daha çok olduğunu saptadılar. Ayrıca astımı olan çocuklarda bu oranın daha da yüksek olduğu gözlendi. Bu konu için Science Daily’nin yayınına bakılabilir. (http://www.sciencedaily.com/ releases/ 2009/05/090519172045.htm) Grip aşıları bizi hastalıktan korumuyor mu? Grip aşıları, Kuzey Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde en fazla görülen virüslere karşı yapılmaktaydı. Aşılar, zaten bir yıl önce dünya ve bölge çapında salgına neden olmamış virüslerden yapıldığı için, bu virüslerin ertesi yıl hastalığa ve salgına yol açma yetenekleri azalmış olacaktır. Aşı hiç mi etkilemez?Bu aşılar, teorik olarak üretildikten bir yıl sonra Kuzey Amerika ve Avrupa’da aşıdaki virüslerin yol açtığı bir salgın olursa bir dereceye kadar yararlı olabilir; fakat bu da çok düşük bir olasılıktır. Çünkü gündemdeki virüsler bir yıl sonra değişecektir. Oysa dünyanın başka bölgelerinde yaşayan insanların bu virüslerle karşılaşma ve hastalanma olasılığı çok zayıftır. Tek bir virüsle oluşan kızamık ve benzeri virüslere karşı ancak yıllarca süren bir aşılama ile koruma sağlanabilmektedir.

GRİP MEVSİMİ GELDİ İTHAL AŞI PAZARI AÇILDI-2

Hastalık bulaşıcı olduğuna göre…Bulaşma olasılığı bulunan başka virüsler dünyanın değişik bölgelerinde de vardır; gelişebilirler ve buradan da yayılabilirler. Bunlara karşı aşının zaten etkisi olmayacaktır. Aşılanan insanlar hemen gribe yakalanıyorlar; bu insanlar zayıf mıdırlar?Aşı zayıflatılmış virüslerden oluştuğu için aşılanan kişiler genellikle hafif, fakat bazen orta ve ağır şiddette hastalık geçirebilirler. Belirli virüslere karşı geliştirilen aşıların bu virüslere karşı bile koruyuculuğu zayıftır.Bu oluşan antikorla ölçülür; bu oran % 50-80 arasında değişmektedir. Aşı etkisi kesin olarak ölçülemiyor mu?Kanda virüslere karşı oluşan antikorla ölçülür; ama böyle bir çalışmanın geniş kitleler üzerinde yapılması pratik değildir ve böyle bir çalışma da yapılmamıştır. (İnsanlarda aşılanan virüslere karşı, 3. ve 6. ay sonunda ne oranda antikor oluştuğu ölçülmemiştir.)Aşıların koruma etkisi, aşılanmayı izleyen oldukça uzun bir süreden sonra gerekli antikorların yeterli oranda oluşmasıyla başlar. Bazen hiç antikor da oluşmayabilir de. Oluşan antikorlar aşıda bulunmayan virüslere karşı sağlığı korumaz.Bu durumda aşı hiç koruyucu olamayabiliyor mu demek istiyorsunuz? Aşı etkisi incelenmiyor mu?Mantık gereği, aşıların koruyucu olamayacağı açık olmasına karşın, aşıların etkisiyle ilgili yalnızca bir tek çalışma yapılmıştır. ABD'de 2003’de gerçekleştirilen bu çalışmada aşıların beklenildiği gibi etkisiz olduğu anlaşılmıştır. ABD resmi yayınından bakılabilir.(http://www.cdc.gov/ OD/OC/MEDIA/pressrel/fs040115.htm) Aşıların ölüm oranlarını düşürdüğü ileri sürülüyor…Aşıların bir yandan grip salgınlarını önleyemeyeceği kabul edilirken, öte yandan ölümleri azaltacağı ileri sürülmekteydi. Ne var ki bir grip salgınında aşılananlar arasında ölüm oranının daha yüksek olduğu görüldü. Bu nasıl olur?İnsanlarda görülen her türlü ateşli hastalığa, soğuk algınlığına “grip” tanısı konuluyor. Bu büyük bir hatadır. Grip virüslerinin yanı sıra doğada insana bulaşabilen bir çok virüs ve hastalık vardır. Bu nedenle grip olduğu söylenen her hastalığın “grip” olmadığı ve bu tanının bir varsayım olduğu unutulmamalıdır. Yani ölümler, başka hastalıklardan da olabilir. Bu durumda sormak zorundayım: Gribe karşı geliştirilen aşı ve ilaçların etkili olup olmadığı ölçülebilir mi? Hastalığı hafifletir mi? Ateşli hastalıkların ortalama bir süresi olmadığı gibi, seyri kişiden kişiye de değişir. Başlangıç ve bitiş anı saptanamaz. Bu nedenle ilaçların ve aşının, hastalık süresini kısalttığı, şiddetini azalttığı tümüyle yalnızca varsayımdır. Bir ülkede ya da salgındaki bütün virüslerin aynı tür olamayacağı da unutulmamalıdır.Aşıların hastalığı önleme yeteğinde kesinlik yoksa niçin grip aşısı kuyruğuna giriyoruz?Toplum bir yandan siyasi otoritelerin de yardımı ile korkutuluyor. Önemli bir soruna neden olmayacak bir hastalığa karşı aşı kampanyası başlatılıyor. Dünya veya bölge çapında salgınların (epidemi) görülmemesi de yapılan bu etkisiz aşılama ve ilaçlara bağlanıyor. Aşılar tıp kartelinin sürekli pazarlanan hastalık ve buna uygun ilaç-aşı geliştirme stratejisine uygun olarak üretilen ticari ürünlerdir.Koruyuculuğu son derece kuşkulu olan, daha doğrusu “ya tutarsa” gibi bir varsayıma dayanılarak uygulanan aşının bize zararı olur mu? Önemli bir soru! Bölgemizde hiç karşılaşmayacağımız, tanışmayacağımız birçok virüs, aşı olarak bedenimize yerleştirilmiş oluyor. Bu virüsler hücre içinde çoğaldığı için DNA yapısına girerek bir çok hastalık ve bozukluğu neden olurlar. Daha da önemlisi aşıların içinde koruyucu olarak cıva (mersol) ya da formaldehit maddeleri bulunmaktadır. Formaldehit kanser yapıcıdır ve cıva da beyinde birikme yeteneğine sahip bir ağır metaldir. Yinelenen aşılarla biriken civanın zehirleme etkisi çoğalır. Bu nedenle otizm ve müzmin yorgunluk sendromu ya da yavaş virüs enfeksiyonu gibi hastalıkların arttığı ileri sürülmektedir. Aşı üretimi sırasında başka virüsler (sitomegalovirüsler ve AİDS gibi) de aşıya karışarak hesapta olmayan değişik virüs enfeksiyonlarına neden olabilir. Korunacağız derken zaten siyasal bunalımlar içinde güç bela sürdürdüğümüz yaşamımızı tıp sanayisinin çıkarları uğruna iyice tehlikeye atıyoruz; öyle mi?Ne yazık ki öyle!..

Odatv.com



Çıkar Salgını!
Domuz giribinin arkasındaki ekonomik çıkarlar nelerdir ?

Dünyada her sene milyonlarca insan malaryadan ölüyor halbuki basit bir tül sineklik onları koruyabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor!
Dünyada her sene 2 milyon çocuk ishalden ölüyor halbuki 23 cm lik bir sorum onları kurtarabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor!

Kızamık ve zature ve diğer hastalıklardan her sene 10 milyon insan ölüyor. Tüm bu insanlar daha ucuz ilaçlarla kurtulabilir. Gazeteler bunlarda da bahsetmiyor.!

Bundan yaklaşık on yıl önce kuş gribi çıktığında bütün gazeteler bizi bilgiye boğdu...
Bütün diğer salgınlardan daha tehlikeli... Dünyayı tehdit eden salgın! Gazeteler sadece bu tavukların korkunç hastalığından bahsediyordu. Buna rağmen toplam insan kaybı 10 sene de 250. Yani senede 25!

Normal grip senede yarım milyon can alıyor. 25e karşı YARIM MİLYON!

Sadece bir saniye: Niçin kuş gribinden bu kadar bahsedildi?
Çünkü bu tavukların arkasında bir "horoz" vardı, büyük ibikli bir horoz. Uluslararası Roche ilaç grubu Asya ülkelerine milyonlarca doz Tamiflu sattı, Ingiltere hükümeti halkını korumak için 14 milyon doz satın aldı. Kuş gribi sayesinde Roche ve Relenza, iki büyük ilaç grubu milyonlarca dolar kâr ettiler.
-Dün tavuklarla, bugün domuzlarla
-Evet bugün domuz gribi psikozu başlatıldı. Tüm dünya medyası sadece bundan bahsediyor.
-Ekonomik global krizden bahseden, Guantanamodaki işkencelerden bahseden yok!
-Sadece domuz gribinden ve domuzlardan bahsediliyor...
-Kendi kendime soruyorum: Eğer tavukların arkasında bir "horoz" varsa... domuz gribinin arkasında büyük bir domuz olmasın?

Kuzey Amerikan Gilead Sciences Tamiflunun brevet sahibi. Bu işletmenin en büyük hissedarıysa tam bir kişilik, Donald Rumsfeld George Bush dönemi savunma bakanı., Irak savaşının stratejisti...

Roche ve Relenza hissedarları milyonlarca dolarlık Tamiflu satışı nedeniyle ellerini oğuşturuyorlardır. Gerçek "Pandemie" (dünyayı etkileyen büyük salgın) çıkar salgınıdır, sağlık paralı askerlerinin çıkarları.
Çeşitli ülkelerin aldığı önlemleri inkar etmiyorum.
İşte burası bam teli (tercüme edenin düşüncesi) Eğer domuz gribi söylendiği gibi gerçekten dünyayı tehdit eden büyük bir salgınsa (pandemiyse) DünyaSağlık Örgütü’nün başındaki o kadar bu hastalıktan tedirgin oluyorsa(Margaret Chan adında bir Çinli) neden o zaman bu hastalığı dünya sağlığını tehdit eden bir hastalık olarak ilan edip, hastalığa karşı savaşmak için jenerik türevlerinin üretilmesini önermiyor?
Rocheve Relenzanın brövelerinin iptalini isteyip yerine her ülkenin kendi üreteceği jenerik türevlerini üretmiyorlar?
Herkes bu büyük salgının arkasındaki gerçeği görsün. Çünkü medya sadece kendi sponsorlarının haberlerini veriyor.