Ekim 2007 'de bir büyükelçimiz, doğaçlamayla karışık, daha çok ironik, anlayana saz, anlamayana davul-zurna az baabında "Son zamanlarda bizi öpen çok oldu" diye patlatmıştı espriyi...
Yaklaşık bir yıl geçmiş...
Aslında '40'lardan süregelen "mutekabiliyet"siz öpücüklerin, aşağı yukarı son on yıldır "öpücüklerin ötesi"ne geçtiği düşüncesi geldi aklıma! Gerçi sadece "Araf 179"da anlatılan yaratıklar farkında değil ya... Bunun yanında birde sanırsak bütün ülke tatile çıkmış... Neyse onu da bırakalım...
Girerdi girmezdi, yüzerdi yüzmezdi derken adamlar 10 gemiyi soktu Karadeniz'e; 8 gemiyi daha geçireceklermiş...miş... Rusya Türkiye'yi suçlamış. Herşey bir kenara birinci değil, ikinci değil, üçüncü değil, tam tamına dördüncü makam (plaka no) açıklama yapıyor ilgili anlaşma hakkında... İlginç... Gerçi dün, bayağı uniter uniter terledi ya birileri... Neyse... Büyüklerimiz almıştır heralde önlemini...
Yalnız yırtınanlar var "gazımızın %63'ünü Rusya'dan alıyoruz" diye... Şöyle Kasım-Aralık gibi yanlışlıkla(!) kesiliverirse diye düşünmüş müdür ilgililerimiz?... E elektriğimizin %47'si doğalgazdan değil mi? Düşünmüştür tabi... Üretim falan... Mazallah... Neyse...
"Siyahi Star Obama" yardımcılığı için -bilenler bilir- "ünlü Türk düşmanı, Rum-Ermeni-Irak'ı üçe bölme lobicisi, sion-nazist" Joseph Biden'i seçmiş... Kimler(!) için değil de kim gelirse gelsin sadece birileri için hayırlı oluyor galiba...
Bu nokta da aklıma, küçük bir kasabada bir dayıyla kurduğumuz diyalog geldi. Geçim derdi vs. derken konuyu Ahmedinecat'ın ziyaretine getirdi: Dik duruşuna hayranmış... Konuşmasını bitirince İran'ın uranyumu nerden bulduğunu sordum; bir iki ülke sıralayınca anlatmaya başladım... Konu Osmanlı'ya ilk borcu veren ve "Reji"nin sahibide olan Rothchild'a, Rio Tinto'ya, Rossing Uranium-Namibya'ya derken İran'a geldi (
Bakınız s. 4).
[Yani Londra merkezli, biraz dikkat!...]. Bakıştık biraz tabi...
Aslında B.Gürcihan, sütre(!) gerisinden plaseler yapan bazı plasörlerin iştirak ve iştigallerini önce acikistihbarat.com (
Bakınız) 'da, sonrada Gladyo'ya Mektuplar (İskenderiye Yay., İstanbul, 2008, s.185-220)'da (Haşhaşiler-Templiyerler örneğiyle birlikte 49.İmam Aga Khanları) kaleme almıştı (
Haşhaşiler-Templiyerler için Bkz.). Biden'e dönersek, 2007'de "İran, Abd için nükleer bir tehdit değildir" dediğini İsrail'li bir yayın organında dün çıkan bir haberden öğrendik (
Bakınız), kültürümüz arttı.
Bu arada etkinin tepkiyi doğurduğu bir "Kafkas Platformu" çıkageldi ortaya... Şimdi burada Aliyev'leri de bir kenara birakalim da(!) yine büyüklerimiz herhalde attıkları adımlarla "halkları hayalkırıklığına uğratmamayı ve küstürmemeyi" birincil tutuyorlardır!... Ve keza Ermenistan'daki PKK köylerinin varlığını da artık sokaktaki çocuklar bile biliyorlar...
Bu noktada sanırsak bizlerinde bazen düştüğü bir çıkmaz, dünyadaki cepheleşmenin "harita-ülke-sınır" bazında olduğu düşüncesi.
Öyle ki 1911'lerde Çin'de Sun Yat Sen'i desteklemek, 1921'lerde Sovyetlerin Sibirya demiryollarını Japonlardan Amerikan askerlerinin koruması, 1930'lardan itibaren Amerikan(?!) bankerlerinin Hitler'i finanse etmesi yüzyılın başlarından bir kaç örnek... Yine mesela Rhodes'in Zimbabve'deki elmas ilgisi; bir kaç ay önce Zimbabve Devlet Başkanı Robert Gabriel Mugabe ile ilgili gelişmeler; sonrasında 28 yıllık iktidarına yeniden kavuşması... Aaa, bir de bakmışız Mugabe'de CFR üyesi değilmiymiş...
(CFR üyeleri arasında Rhodeslerin de olduğunu belirtelim. Bakınız). [Ayrıca Saltuk ağabeyin GİZLİ DÜNYA DEVLETİ VE SİYONİZM başlıklı yazısı da tavsiye edilir].
Ütopik gibi görünsede değil; sınırlar yerine şirketleri düşünmek gerek. Şirketleri; dolayısıyla şirketlerin sahiplerini yani, Küreselcileri!... Aslında burada da kendi düşüncemizle bir çıkmaza-perdelemeye de düşüyoruz. Şirketler tabi ki yok olmamak için devamlı büyümek zorundaysa da bu bahsi geçenler öyle iflas edecek türden şirketler olmayıp, daha açıkçası bir kaç on ülke ekonomisini arka arkaya sıralayıp üst üste koyduğunuzda ulaştığınız meblağlara hükmeden şirketler... Kendimizi perdelememiz de burada ortaya çıkıyor ki burada sadece cismani bir güç savaşının söz konusu olmadığına kendimiz, bilerek/bilmeyerek ulaşıyoruz!...
(Daha önce Saltuk ağabey 3. DÜNYA SAVAŞI VE TEOLOJİSİ başlıklı yazıyı yazmıştı. Buna yine ARMAGEDDON ? başlıklı yazımızı da ekleyelim).
Tansu Çiller, Kasım 1994'de İsrail'i ziyaretinde
(ilk kez bir İslam ülkesi Başbakanı -Anayasası olmayan ve Tevrat ile yönetilen- İsrail'i ziyaret ediyordu) bilerek yada bilmeyerek(?) "Arz-ı Mevud'da olmaktan çok mutluyum" demişti
(Vaadedilmiş toprakların neresi olduğunu bilmeyen var ise yanda, ikinci sıradaki harita yardımcı olabilir; bu noktada da Tevrat, Yasa Kitabı 11 ile Hezekiel 34-37 'yi okumakta fayda var!...).
Evet, ister sapkın düşünceler deyin ister başka bir şey ancak cismani dünyada ruhani bir cepheleşme var!... Yoksa bu kadar zengin "trust"ların icraatlarını "para kazanmak" olarak açıklamak havada kalıyor... Gücün Abd'den doğuya doğru kaydığı da sırıtıyor artık... (Yine ekleyelim: Londra, dikkat!).
Burada bir aksiyon (daha doğrusu zekamızı küçümseyen bir propaganda) filmi olan Bruce Willis'in oynadığı '98 yapımı "Armageddon" filminden bir kaç diyalog-düşünceye dönelim:
- Dünya yok olacak ama dünyada Abd'den başka ülke yokmuş gibi "Abd İmparatorluğu" yine öne çıkıyor,
- Rus Uzay İstasyonu Mir'de bile Amerikan bayrağı dalgalanıyor,
- İlk küçük meteorların düşmesiyle birlikte sahneye çıkan "siyahi" arkadaş "Saddam saldırıyor" diye feveran ediyor,
- Türkiye-Sultanahmet'in görüldüğü sahnelerde Azeri Türkçesiyle konuşan ve elektrik yerine meşaleyle aydınlanan insanlar görülüyor,
- Yine Sultanahmet'teki camilerde Abd Başkanı sesli yayın yapıyor...
Uzatmaya gerek yok...
Daha önemlisi belki bir alıştırma-göz aşinalığı yaratma-olur verme; ne derseniz diyebilirsiniz ancak bu filmdeki (ilk siyahi başkanlı Amerikan dizisi "24"de de) Abd Başkanı bir siyahi idi... Daha da önemlisi filmde, dünya siyahi başkan döneminde yok oluyordu!...
Bunun yanında belki bugün değil ancak bir 10-20 yıl içinde Abd'nin Brezilya vb. gibi içine kapanan bir ulus devlet olacağını dillendirenlerde var...
"Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Evanjelikler, Amerika’da gerçek iktidarı her zaman elinde tutan Beyaz Anglo-Sakson Protestanların (WASP) çatısı altında yer almaktadır. Bunlara göre Mesih’in yeryüzüne yeniden gelmesi için İsrail’in vaat edilmiş toprakları ele geçirmesi ve Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Tapınağı’nın inşa edilmesi gerekir. Evanjelikler bu süreçte Armageddon adını verdikleri bir Kıyamet Savaşı çıkacağına inanırlar. Evanjeliklere göre bu konuda Tanrı’nın keyfi beklenmez.
TANRIYI KIYAMETE ZORLAMAK GEREKİR."
(geldiğimiz noktada bazı nüans farkları varsa da) şeklinde bitiyor.
Evet, sanırsak dünyada olup biteni en çarpıcı şekilde açıklayan cümle de, olan biten de bu:
"TANRIYI KIYAMETE ZORLAMAK GEREKİR"
Burada bizlere (yani insanlığın düşmanlarının düşmanı olanlara) düşen görev daha çok çalışmak, daha çok okumak, daha çok gözlem yapmak.......
Ayrıca birbirimizi kırmamak için sözcükleri ağzımızdan Roma'lı bir düşünürün dediği gibi "ABECE deki harf sayısı kadar sayarak"çıkarmak...
Kuklaları değil kuklacıları görmek...
düşüyor.
Her ne kadar güzel ülkemizin birincil sorunu geçim derdi de olsa "uyananlar uyuyanları uyandıracak"...
TONYUKUK KARDEŞİMİN YAZISINA BİR EK :
"İstiyoruz ki yer yüzünde zulüm kalmasın, uluslar arasındaki düşmanlıklar kalksın.
Dünyaya hakim olan kapitalizm illeti, bir daha kalkmamak üzere uyusun.
İşte bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin bizce tek anlamı. Biz bu amaçla harekete geçtik.
Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı hayat ve dünya devrimi uğrunda, zulümden kurtulmuş yeni bir döneme doğru yürüyoruz.
Giriştiğimiz iş; büyük, ağır ve o oranda şerefli ve şanlıdır.
Görüyoruz ki kendimizi kurtarmak için uğraşmak demek, bütün dünya uluslarının kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında çalışmak demektir.
Yapılan iş, henüz başlanmış olan iş, o kadar büyüktür ki, bunun karşısında ruhların yüksek bir heyecanla titrememesi mümkün değildir. Çünkü bizim kurtuluşumuz dünyanın kurtuluşu demektir. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça, bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez...
Zulüm dünyası son günlerini ve son nefesini yaşıyor.
Avrupa emperyalizmi karşımıza çıkara çıkara Yunan'ı çıkarabildi.
Yunan'ı bozguna uğratmak yalnızca yüzbinlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil, belki de bütün dünyanın kurtuluşuna tarihin en büyük, en şerefli ve en şanlı hizmeti yapmak demektir.
Türkler! Ayaklanınız!"
(Türkiye Nereye Gidiyor?, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, s. 184)
Sarı Saltuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder